19

1.7K 233 165
                                    

Sıcak bir rüzgar kapının eşiğinden süzülüp odayı arşınladı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sıcak bir rüzgar kapının eşiğinden süzülüp odayı arşınladı. Perdelerin üzerinde bir el gibi dolandı. Güneş yeni açmış, odanın penceresinden içeri giriyordu. Sıcacık bir sabahtı. Sarışın gözlerini yavaşça araladı ve küçük kollarını havaya uzattı. Dudaklarının arasından çıkan birkaç mırıltıyla esnedi. Sonra kollarını indirip gözlerini tavana dikti. Erken uyanmıştı. Ama yeterince uyumuştu. Dün gece yorgun bedeni yatağa uzanınca fazla dayanamayıp erkenden dalmıştı.

Yatağın diğer köşesindeki kişiyi hissediyordu. Elbette bunda görmezden gelinemeyecek kadar iri oluşunun büyük bir payı vardı. Başını ona doğru çevirdi. Gördüğü tek şey güneşin aydınlattığı çıplak sırtı ve dağılmış kıvırcık saçları oldu. Nefes alış verişiyle vücudundaki hareketlenmeyi izledi. Yatağı sarsmamaya özen göstererek bedenini ona çevirmek istedi. O sırada fark etti yatağın üzerindeki ışıldayan kolyeyi. Onu da eline alarak döndü. Sağ eline başını yaslarken diğer avucunun içindeki kolyeye göz attı.

Mavi taşlarla işlenmiş kibar bir yusufçuk.

Bakışlarını yanındaki bedene dikti. Bunu oraya koyan Christopher'dan başkası olamazdı. Peki ama neden? Neden ona bir hediye(?) alıp uykusunda yanına bırakmıştı?

Hediye işte dedi içinde bir yanı. Sorgulamakla meşgul olmak istemedi. Sadece, sıklıkla almadığı hediyelerden birine mutlu olmaya zaman ayırmalıydı. Ama diğer yanı bunun altında yatan her detayı, anlamı kurcalamak istiyordu. Felix sabahın ilk saatinde yaşadığı bu küçük karmaşayla yüzünü buruşturdu. Hep aklı binbir parçaya ayrılıyordu. Hiç sırtını arkasına yaslayıp hayatın tadını çıkaramayacak mıydı? Sorgulamaya gerek kalmadan.

Parmağının içini kolyenin taşları üzerinde gezdirerek iç çekti. Güzel duruyordu. İşçiliğinin en az taşları kadar kıymetli olduğu belli oluyordu. Yanında mutlu olduğunu bile söyleyemeyen bu adamın kendisine böyle bir hediyeyi vermek istemesinin nedenini anlamadı. Bunu hak etmiş miydi ki? Yoksa bu bir özür müydü? Yoksa bu esaretin huzur için miydi her şey?
Christopher'ı yanlış anlamamış olmayı diledi. Eşinin hatalarının bedeli olarak pahalı hediyelere boğulan omegalardan olmak istemiyordu. Felix bu dünyaya gözü tok doğmuştu. Onu maddiyatla susturmanın, gönlünü almanın mümkünatı yoktu. Ama Christopher bunu nereden bilecekti? Kaç gündür tanışıyorlardı? Ne kadar tanıyorlardı birbirlerini?

Esaret, dedi içinden. Sevgi bağıyla, mutlulukla bir arada kalamıyorsak bunun adı esaret. Hüzünlendi. Bunu da içinde yaşayacaktı. Mecburdu. Hem omega olarak hem de çoktan işaretlenmiş bir baş omega olarak gururuyla hareket edebilecek konumda değildi. Çok isterdi lakin kalbi kırılınca başını alıp gidebilecek, sırtını dönebilecek bir otoritesi yoktu.

Kendini sırt üstü yatağa bıraktı.  Parmakları arasındaki kolyeyi kaldırmış seyrediyordu. Sessiz bir sabahtı. Ama dünden, dünlerden kalma çığlıklar hala kafasının içinde yankılanıyordu. Sakinleşmiş değildi. Hüzünlüydü. Bu durumun içinden kendini nasıl çıkaracağını, çıkıp çıkamayacağını bilmiyordu.

kayıplar ve yaralar | chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin