16

8.1K 843 208
                                    

"Yeom~" diye mırıldanırken sesimi moralim bozuk gibi çıkarmak için ekstra bir çaba gösteriyordum. Karşı taraftan "Favori omegam?" diye yanıt geldiğinde istemsizce gülümsedim.

"Taehyung'la biraz tartıştık da... Ben dışarı çıktım. Yanıma gelebilir misin?"

Beni keyifle izleyen alfamla göz göze geldiğimizde dudaklarını yaladı. Yugyeom'u kafeye çağırmak için ya sancılanmış numarası yapacaktım ya da daha sakin bir şekilde bir bahane uydurarak çağıracaktım. Birinci seçeneğin çok acımasızca olduğunu düşündüğümüz için ikincisine karar vermiştik.

"Gelirim tabii ki. Kötü bir şey yok, değil mi?"

"Yok, ikimiz de huysuzduk sadece. O tüm gün yoruluyor, ben de ağrılar yüzünden çatmaya yer arıyorum."

"Anladım. Bir sorun olmasın da."

"Yok yok. Ben sana konum atarım. Bir şey sipariş etmemi ister misin?"

"Sıcak latte." dediğinde kafamı sallayarak cevap verdim. Ardından kısaca vedalaştık ve vakit kaybetmeden ona konum attım.

Kafeyi bu akşama özel kapattırmışlardı.  Lalisa ve Namjoon her şeyi planladığı için içim rahattı. Açıkçası başta doğum gününü unuttuğum için kendime çok kızmıştım ama şimdi anlıyordum ki unuttuğumu fark edince bana bilerek söylememişlerdi.

Hiçbir işle ilgilenmeme izin yoktu. Yalnızca oturuyor, etrafı izliyor ve yiyordum. Hep yiyordum. Görevli olan garsonlar etrafımda dört dönüyorlardı resmen.

"Işıkları kapatıp bekleyelim. Burası evine çok uzak değil zaten?"

Jimin'in teklifi üzerine herkes bir yere gizlendi. Ben her zamanki gibi ortada kalmıştım. Oturduğum yerden kıpırdamaya halim yoktu zaten. Sanki bugün karnım ekstra büyümüş gibi hissediyordum. Fazla yemek yediğim için de olabilirdi doğrusu.

Karanlığın içinde omzumda bir el hissedince başta irkilsem de Taehyung olduğunu kokusundan anladım. Eğilip boyun girintime bastırdı dudaklarını. Kafamı geriye yatırarak ona yer açtım.

"Yiyişmenin sırası mı?" diye fısıldayan Lalisa'yı duydum. Alfalar karanlık da olsa iyi görebiliyorlardı.

Ona kısaca "Sen önüne dönsene." dedikten hemen sonra kafamı çevirerek Taehyung'un yumuşak dudaklarını kaptım.

Yediğim tüm tatlılardan bin kat daha iyiydi.

Kafenin önünde bir araba durana kadar Taehyung'la birbirimize minik öpücükler verdik. Sonunda birisi "Geldi." dediğinde ise Taehyung geri çekilmişti. Heyecanla ellerimi birleştirdim.

Kafenin kapısı açıldığında etraf hâlâ karanlıktı. Yugyeom'un feromonlarını hissetmiştim. Hafif de olsa kokusunu alıyordum.

"Kimse var mı?" diye seslendi nazik bir sesle. Aynı anda tüm ışıklar açıldı, Namjoon ve karşısındaki alfa birer konfeti patlatırken görevli garson elindeki pastayla o tarafa doğru yaklaştı.

"İyi ki doğdun Yugyeom! İyi ki doğdun Yugyeom!"

Ellerimi birbirine vurup bağırarak doğum günü şarkısına eşlik ettiğim sırada Taehyung'un tek eli belimi buldu. Ayağa kalktığım için kısa bir anlığına dengemi kaybettiğimde hızlı bir hamleyle tutmuştu beni.

Göz göze geldiğim Yugyeom şaşkınlık dolu ifadesiyle bana bakarken kollarımı iki yana açarak aramızdaki mesafeyi tamamlamaya çalıştım. Birkaç adım atarak bana yardımcı olduğunda birbirimize sıkıca sarıldık.

"Nasıl da kandırdın beni?" derken sırtımı okşadı. Sesindeki neşe bana da yansıdı. Kıkırdayarak "Sadece benim lafım geçiyordu sana." diye mırıldandım.

one more hour ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin