Medya: İlkay
Uzun bir bölüm, keyifli okumalar...
✨
Mutfaktan gelen seslere doğru ilerlemeden önce küçük adımlarla dün yıkandığım tuvalete girdim. Zaten tek bir lavabo vardı, içeri girdiğimde musluğu açtım ve avucuma dolan buz gibi suyu umursamadan suratıma vurdum. Tek bir diş fırçası ve macun vardı. Macunu parmağıma sıkıp olduğu kadar dişlerime sürttüm ve ağzımdaki ekşi tadın geçmesini sağladım. Daha sonra biraz daha toparlanan suratıma baktım.
Dün o yıkanırken tüm camları ve kapıları kontrol etmiştim, gerçekten dediği gibi hiçbir yerde kilit yoktu fakat her yer yoğun karla kaplanmıştı. Gece buraya ilk geldiğimde üzerimdeki yün yorganla yine aynı koltukta uyumaya çalışmıştım. Kurt seslerini tüm gece duymuştum.
Tuvaletten çıkıp seslerin geldiği mutfağa doğru ilerledim. Kapının pervazında durup üzerimde yapay duran bir çekingenlikle baktım içeriye. Ilgaz ve Çağatay bir şeyler hazırlıyordu tezgahta. İbrahim ve diğer hayvan da masada oturuyordu. Girip girmemekte kararsız kaldım, burada tutsaktım ben. Evimden alıkoyulmuştum ama o korku yoktu içimde. Sadece kaçmak için doğru zamanı beklemenin heyecanı vardı.
İçeri girmeme kalmadan Çağatay beni gördü. Buğday bir teni ve koyu renk uzun saçları vardı. Gözleri açık kahverengiydi, bal rengi gibiydi. Dudakları inceydi ve burnu hafif kemerliydi, karakteristik bir yüzü vardı.
Ilgaz'a baktım bu sefer, onun boyu diğerlerine göre daha kısaydı. Kısa dediğimde benden bir iki santim uzundu yine. Ben bir seksendim, diğerleri oldukça uzundu. Sarı, uzun saçları vardı. Ela gözlere, beyaz bir tene sahipti. Diğerleri gibi yapılı değildi.
"Otursana" dedi Çağatay, bunu söylerken boş sandalyeyi gördüm. Artem'in yanına gidip sandalyeyi biraz ondan uzağa çekerek oturdum. Bakmadı bu tarafa, o arada kısık gözlerimle İbrahim denilen adamı izledim.
En sessizleri oydu, siyah saçları kısacıktı ve sert bir görüntü oluşturuyordu. Kafa tasından çenesine doğru uzanan yara korkutucuydu, esmerdi ve inanılmaz düzgün, kalkık bir burnu vardı. Burnunun üzerinden yanaklarına doğru dağılan çilleri vardı fakat azdı. Kalıp ve boy olarak Artem ile eşitlerdi neredeyse ve en az onun kadar korkutucuydu. Ela gözleri ve esmer teniyle nedensizce diğerlerine göre daha güzel geldi gözüme, o keskin yara izi bir şeyi değiştirmiyordu.
Ve en son Arteme baktım, yan profilini görüyordum. Teni açık değildi, güneşte yanmış gibi bir bronzluğa sahipti. Yüz hatları oldukça keskindi, dudakları kalındı ve burnu şekilliydi. Gözlerinde hafif bir çekiklik vardı ve içindeki koyu hareler onu daha da korkutucu gözükmesini sağlıyordu. Siyah saçları hacimliydi ve güzel duruyordu, dün yıkandığı içindi belkide. Ayrıca tam alt dudağının sol köşesinde bir beni vardı, aynı şekilde gözlerinin altında da yukarıya doğru uzayan iki tane bene sahipti.
Ağır ağır kafasını bana çevirdiğinde onunla göz göze geldim, herhangi bir tepki vermeden gözlerimi sakince başka tarafa çevirdim. Onun bakışlarını hissedebiliyordum.
"Al bu pastili" dedi Çağatay önüme sarı renkte bir pastil bırakırken. "Sonra da sıcak bir çay veririm, boğazlarına iyi gelecektir"
"Ne kadar düşüncelisin" dedi. Hayır ben değil Artem, suratında yapmacık bir gülümsemeyle.
Neden bilmiyordum ama ondan hoşlanmıyordu, hatta hiçbirinden hoşlanmıyor gibiydi. Ama asıl sevimsiz kendisiydi.
Çağatay da ona aynı itici gülümsemeyle karşılık verirken umursamadan pastili dilimin altına bıraktım. Şekerli tadını aldığım sırada Çağatay ılık suya bir toz ve bir kapsül attı, rengi sarıya döndü, kaşık ile karıştırıp onu da önüme bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
canbaz
Teen FictionHer şey yeni mezun bir hukuk öğrencisinin ülkenin başkanını vuran azılı bir katilin davasını çözmek istemesiyle başlar... +18, cinsellik, argo ve olumsuz davranışlar vardır. İki erkeğin ilişkisini konu almaktadır.