Bölüm bu kadar gecikti çünkü gördüğünüz üzere bölüm Pınar'ın 2006 Yılbaşı Gecesi'nde yaşadıklarıyla başlıyor ve ben de Yılbaşı'na yakın paylaşmak istedim... desem de inanmayın! Gecikmesi planlı değildi ama denk geldi diyelim. Gerçi yeni yıl bölümünün böyle olmasını istemezdim çünkü Pınar'ın Yılbaşıları pek de Helen'le Yekta'nınkiler gibi geçmemiş :) Neyse lafı daha da fazla uzatmadan iyi okumalar diliyorum. Şimdiden mutlu yıllar <331 ARALIK 2006
Artık bir aile geleneği hâline gelmiş Feridun Yılbaşı Balosu'nda iş dünyasının ileri gelenleri yine bir araya toplanmıştı. Balo salonunun ortasındaki kocaman altınlı, gümüşlü süslerle süslenmiş parlak Yılbaşı ağacına çok büyük bir ayıba şahit oluyormuşçasına memnuniyetsizce bakan Derya'nın ailesi ve birlikte yapacakları iş için babaannemle beş dakika konuşmak için didinip duran Tolga'nın annesiyle babası da bu gruba dahildi. Bir yandan babaannemin iş yaptığı insanların çocuklarıyla iletişim kurduğum için kendime kızıyordum, sürekli burnumun dibinde bitiyorlardı. Ama öte yandan da bu kullanmasını bilen için muhteşem bir avantajdı. Bense bugüne dek sahip olduğum soyadının getirdiği ayrıcalıkları kullanmaktan çekinen biri hiç olmamıştım.
Balo başlayalı birkaç saati geçmişti ama benim otelde hazırlanmak için ayırttığımız odaya çıkmam gerekiyordu. Halletmem gereken bir iş vardı. Odanın yatak odası kısmından çıkıp oturma odası kısmına geçmeden önce aynadaki yansımama baktım. Siyah uzun, yırtmaçlı tuvaletimi aşağıya doğru çekiştirerek bir kez daha düzelttim. Omuzlarımı açıkta bırakan düşük askılarının simetrik görünüp görünmediğini kontrol ettim. Geriye doğru taranıp maşalanmış saçlarımdan tek bir tel bile aykırılık yapıp dışarı fırlamamıştı. Hafifçe yamulan gösterişli inci kolyemi düzelttim. Bu kolye babaannemin takı dolabındandı ve elbisemi gördüğünde kendisi çok yakışacağını düşünerek takmam için bu geceliğine bana vermişti. Parmaklarımı iri incilerin üzerinde gezdirdim.
Aynadaki yansımama "Mükemmel görünüyorsun," diye fısıldadım. "Kusursuz."
Yılbaşı için siyah giymem annemin pek hoşuna gitmemişti. Yılbaşına kırmızı yakışır diyordu. "Birkaç kilo fazlan var ama siyahla kapatacak kadar değil." bile demişti, iltifat sayılırdı. Ama bir kadının eline intikam elbisesini giyme şansı geçtiyse bunu kaçırmaması gerekirdi.
Şans...
Aldatılmaktan şans olarak bahsetmiyordum tabii ki. En mükemmel hâlimdeyken hiç değilse aldatılmanın, yalanların intikamını alabilecek güce sahip olmanın şansından bahsediyordum. Belki de bu elbiseyi benden çok önce annemin giymesi gerekirdi. Ama belki de o bu şansa sahip değildi.
Kendime, bu sefer daha yüksek sesle "Kusursuzsun." dedim.
Yere eğilip siyah kağıtla kaplanmış, gösterişle süslenmiş hediye paketlerini aldım. İsim kartlarının doğru yazdığından emin oldum. Sevgilim ve En Yakın Arkadaşım. Aynen öyle.
Oturma odasına geçip yatak odasının kapısını ardımdan kapattım. Hediye paketlerini muntazamca yan yana sehpanın üzerine koydum. Önce Tolga'yı aradım. "813 numaralı odaya gel." Sonra da Derya'yı...
Önce Derya geldi. Merakla "Ne oldu? Neden aşağıya inmiyorsun, Pınar?" diye sordu.
"Herkesin içinde hediyelerinizi vermek istemedim."
"Hediyelerimiz mi?"
Başımı salladım. "Evet. Birazdan Tolga da gelecek." demem üzerine kapı tıklatıldı. Kapıyı açmak için kapı koluna uzandığımda parmaklarım titriyordu. Derya'nın duyamayacağı şekilde "Saçmalama," dedim kendime. "Babaannen olsa ne yapardı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leto'nun Adası - Denizin Yuttuğu Ev III
General FictionO anda Pınar Feridun öldü. Ölmek zorundaydı. Pınar böyle yaşayamazdı. 'Pınar öldü ama merak etme, tekrar doğacaksın.' dedi babaannem. Kağıt üstünde ölüydüm. Ama bedenim ve ruhum canlıydı. Yaşadığımın farkına ise ancak onunla tanıştıktan sonra var...