Merhabalar! Ay, güzel bölüm oldu ya... diyor ve iyi okumalar diliyorum.
(Yukarıya eklediğim resmin isimi La Regina della Luce della Luna (Ayışığının Kraliçesi) imiş ve Lente Scura'ya aitmiş.)
EYLÜL 2013
Asya'yla konuşmamın üzerinden iki gün geçmişti. İki gündür hiçbir şey yapmamıştım. Sadece... düşünüyordum. Düşüncelerim hiçbir yere ulaşmıyordu üstelik. Belki Alex'i annesiyle kavuşturabilirdim. Belki öğrenecekleriyle dünyayı başına yıkabilirdim. Ama hiçbir şey yapmıyordum, yapamıyordum. Alex'in yüzüne bakarken içimi suçluluk duygusu kaplıyordu. Bana her gülüşünde, beni her öpüşünde, beni her sevişinde kendime tekrar tekrar kızıyordum.
Hayatımdaki yalanların beni bu denli çaresiz hissettirdiği bir zaman dilimi daha olmamıştı. Ki benim hayatımdan bahsediyorduk, daha önce çok kez çaresiz hissetmiştim ama bir şeyi yapabilecekken yapamamak ve o bir şeyin Alex'in hayatıyla ilgili olması beni deli ediyordu. Elimde böyle bir sırla bekleyip zaman kaybettikçe onu da biraz biraz kaybediyordum sanki.
Bu sırada Alex ise bana dünyanın en muhteşem yaratığıymışım gibi davranmaya devam ediyordu.
Bu düşünceyle başımı yastığıma gömüp çığlık attım.
Odamın kapısı açıldı.
"Sevgilim?"
Başımı gömdüğüm yastıktan kaldırdım ve kapıya dayanmış tuhaf hareketimi gülümseyerek izleyen Alex'le karşılaştım. Yine bizde kalıyordu. (Yine kelimesini böyle cümlelerde kullanmayı çok seviyordum, içinde bulunduğum -yine- buhranlı ruh hâli buna engel olamıyordu.) Bu sefer de Anna, biricik sevgilisi, hayatının lanet olası aşkı, bizzat benim babam olan Haldun Feridun'la beraberdi. Ben onun babama gideceğini biliyordum, o Alex'in bizde kalacağını biliyordu, Anna Alex'in bizde kalacağını bildiği için babam da biliyordu. Anna "Helen'le ilgili konuşmamız gerekenler var" diye bana açıklama yapsa da biz genişlik sınırlarını aşalı çok olmuştu zaten.
"Alex? Mavi uyudu mu?"
Alex yanıma gelip oturdu ve "İki masal, bir hikaye sonrası uyudu da... Sana ne oluyor?" dedi. Yanağımı okşadı.
Bana iyi davranma, hak etmiyorum.
"Hiç. Hiçbir şey."
"Yastığa başını gömmüş bağırıyordun."
"Sıcak..." deyip bunalmış gibi elimi boynuma doğru salladım.
Alex sorar gibi açık olan pencereye ve rüzgardan oynayan tül perdeye baktı. Sonra da üzerime örttüğüm yorgana...
Yalan söyleme kabiliyetim de körelmeye başlamıştı.
Yorganın içinden çıktım ve konuyu değiştirmeye çalıştım. Yattığım yerden doğruldum ve kapının kapalı olup olmadığını kontrol ettikten sonra elimi Alex'in göğsünden omzuna doğru hareket ettirdim.
Başımı yana yatırıp "Yani o anlamda sıcak değil," dedim. "Ateş bastı anlamında sıcak. Haki yeşilin sana ne kadar çok yakıştığını söylemiş miydim?"
Alex gülmeye başladı ve "Konunun bununla alakalı olmadığına eminim," dedi. "Ve dikkatimi dağıtmaya çalışıyorsun."
Başımı omzunun üzerine koyduğum elime yasladım ve oradan gözlerimi kırpıştırarak Alex'e bakarken "Peki başarılı oluyor muyum?" diye sordum. Sonra da minik minik minik boynunu öpmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leto'nun Adası - Denizin Yuttuğu Ev III
General FictionO anda Pınar Feridun öldü. Ölmek zorundaydı. Pınar böyle yaşayamazdı. 'Pınar öldü ama merak etme, tekrar doğacaksın.' dedi babaannem. Kağıt üstünde ölüydüm. Ama bedenim ve ruhum canlıydı. Yaşadığımın farkına ise ancak onunla tanıştıktan sonra var...