Merhabalar! Sizi yeni bölümle baş başa bırakmadan önce söylemem gereken iki şey var. Birincisi şu ki bölümdeki tek yıldızlı (*) alıntıların hepsi Margaret Atwood'un Evlenilecek Kadın (The Edible Woman) (1969) adlı kitabından alıntı, zaten özellikle ilk sahnede kitaptan esinlendim. Okurken de beni çok etkilemişti. Diğer (**) ve (***) şeklinde belirtilen alıntılar da alıntıladığım şarkıya ve şiire ait. Şarkının Türkçe çevirisini her zaman olduğu gibi bölüm sonunda bulabilirsiniz. Söyleyeceğim ikinci şey de şu ki, bu bölüm yazdığım en ağır bölümlerden biri oldu içerik olarak. Aslında kurgu açıklamasına tetikleyici unsurları (trigger warning) eklemiştim, ama yine de burada da belirtmekte fayda var diye düşünüyorum. Bölümde detaylı olmasa da (benim yazım tarzımı biliyorsunuz) şiddet, intihar, ölüm, cinayet ve cinsel saldırı bahsi bulunmaktadır.
Ve... son olarak ah Pınar, ah evladım... diyor ve iyi okumalar diliyorum.
"Marian evdeki yemek kitabının giriş bölümündeki inek şemasını (krokisini) hatırladı. İnek krokisi çizgilerle bölünmüştü: Hangi parçadan hangi cins et çıkartılabileceği açıklanıyordu. (...) Yemek kitabındaki ineğin gözleri, boynuzları ve memeleri vardı, Marian'ın hatırladığına göre. İnek gayet doğal bir hâlde duruyordu, bedeninin üzerine çizilmiş işaretlerden ve yazılardan hiç rahatsız görünmüyordu."*
MAYIS 2010
On hafta dolmuştu. Annemin baskısına boyun eğmedim ve bebeği aldırmadım. Sami'nin de en az benim kadar istekli olması bana güç veriyordu. Annem de en sonunda direnemedi ve ısrar etmekten vazgeçti çünkü yapabileceği bir şey kalmamıştı. Tabii bir de Sami'nin onunla konuşması etkili olmuştu. Uzun uzun anneme ne kadar güzel bir aile olacağımızı, birbirimizle ne kadar güçlü bağlar kuracağımızı anlatmıştı. Kısa sürede evlenecektik. Anneme "Belki Helen ve Yekta'yla çifte düğün yaparız, ne dersin?" diye espri bile yapmaya başlamıştım. Gerçi babaannemin vereceği tepkiden hâlâ çekiniyordum. Her ne kadar beni gözden çıkardığını ve Helen'i seçtiğini çok açık bir şekilde hissettirse de... babaannemin bendeki yeri hep ayrıydı. Vereceği tepki anneminkinden daha çok canımı yakacaktı.
Babaannemden önce Sami'nin dedesinin, Aslan Arslan'ın, haberi olmuştu. Sami bana uzun uzun dedesinin ne kadar sevindiğini anlattı. Böyle şeyleri paylaşmak erkekler için daha kolaydı tabii. Özellikle annemle yaşadıklarımdan sonra... Bunun birçok toplumsal, tarihsel ve cinsiyetsel nedeni vardı; hepsinin farkındaydım. Bir kadın olarak nasıl farkında olmayayım ki? Ama çok kurcalamamaya çalışıyordum çünkü sinirlerimin daha fazla bozulmasını istemiyordum. Zaten çoğu şey yeterince zor geliyor bana. Annemle dışlanmışlığımız, annemin bana karşı duruşu, Sami'nin zafer kazanmış gibi davranması, hormonlar ve hormonlar yüzünden her şeyin daha da can sıkıcı hâle gelmesi... Bu sürede yaşadıklarımdan sadece bebeğime cinsiyetinden bağımsız nasıl davranmam ve davranmamam gerektiğiyle, onu nasıl yetiştirmem gerektiğiyle ilgili birçok not çıkarmaya gayret ediyordum yalnızca. Kendimi bırakmıştım sanki, sadece bebeğim için ders çıkarıyordum hayattan. Mesela hiçbir zaman ona yalnız hissettirmeyecektim. Ne olursa olsun yanında olacaktım.
Annem onuncu hafta geçtikten sonra bebeğin hayatımızın bir gerçeği olacağıyla yüzleşmişti ama yine de pek mutlu değildi ve bana bunu hissettirmeye devam ediyordu. Pınar Feridun efsanesi elinde patlamıştı tabii, kolay değil. Evdeki negatif ortamdan olabildiğince uzak durmaya çalışıyordum. Bu yüzden Sami'nin dedesi bizi güzel haberleri kutlamak için evlerine yemeğe davet ettiğinde hiç düşünmeden kabul ettim. Öyle ya, bebeğin varlığını öğrendiğimden bu yana hiç kutlamamıştım. Fiyaskoyla sonuçlanan doğum günüm sayılmazsa tabii... İçimden sevinmek dışında başka bir şey yapmamıştım onda da. Bir tek dedem hayallerimde görünmüştü işte. Sami'ye söylediğimde ise vereceği cevaba o kadar odaklıydım ki bir kutlama gibi hissettirmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leto'nun Adası - Denizin Yuttuğu Ev III
General FictionO anda Pınar Feridun öldü. Ölmek zorundaydı. Pınar böyle yaşayamazdı. 'Pınar öldü ama merak etme, tekrar doğacaksın.' dedi babaannem. Kağıt üstünde ölüydüm. Ama bedenim ve ruhum canlıydı. Yaşadığımın farkına ise ancak onunla tanıştıktan sonra var...