Merhabalar! Hemen girişte Denizin Yuttuğu Ev'den bir kesit bırakacağım. Helen'in ağzından...
"Yekta onunmuş, hıh! Salak! Onunmuş! Bir de karşıma geçmiş utanması sıkılması olmadan söylüyor! Onunla ilgili düşüncelerine bak. Tanrı'm Yekta'ya gerçekten bu kızla korkunç bir gelecek yazmış olamazsın. Pınar yanındaki herkesi öldürüyor, tüketiyor. Yekta onu gerçekten sevmeyen, sadece kullanan, onu kendine oyuncak olarak gören biriyle birlikte olamaz. Tükenir... Ben onu bu kadar severken... Bu nasıl bir haksızlık! Pınar değil ben olmalıydım! Ben! Sırf benden birkaç ay büyük diye, bir evlilik içinde doğdu diye oluyor bunlar. Bu yüzden Yekta'nın hayatı mahvolacak... Oysaki ben olsam... Benimle evlenecek olsa... Ah, şu koşul ekleri! Ne olurdu benimle evlenseydi? –Se ve –sa'ları hayatlarımızdan çıkarıp atmalı. Neden ben değil de o?"
Bu kısım DYE-10. Bölüm "Ah Şu Koşul Ekleri"nde geçiyor. Kısaca hatırlatmam gerekirse... Helen'le Yekta'nın yarışma seçmelerini kazanması ve Burgazada'da yakınlaşmasından sonra Yekta kaçmış, Kudret ise onları "tebrik etmek" için Helen'e inci taşlı bir yüzük, Yekta'ya da bir saat hediye etmişti. Yalıda dengeler tamamen değişmeye başlıyordu. Kudret, Helen'e daha ılımlı yaklaşırken onun bu davranışını Helen dahil herkes farklı yorumluyordu. Her açıdan herkes çok mutsuz ve gergin olduğu için gerilim tırmanmış ve Helen'le Pınar arasında çok sert bir sürtüşme yaşanmıştı. Bölümün girişinde bu anları Pınar'ın ağzından okuyacağız. Üstteki replik ise Helen ve Pınar arasındaki kavgadan sonra Helen'in kendi kendine konuşmasından...
Bölümden sonra küçücük, minnacık bir notum daha olacak. İyi okumalar!
KASIM 2009
Akşam yemeği için salonda toplanmıştık. Babaannem ve babamın gelmesini bekliyorduk. Babamın bu akşam da bize katılmayacağından emindim ama yine de babaannemi beklemeden yemeğe başlayamazdık. Biz babaannemi beklerken salona Helen girdi.
"İyi akşamlar." dedi. İlginç bir şekilde keyifli görünüyordu. Annemle ben de ona "İyi akşamlar." derken bu mutluluğun parmağındaki yüzükle alakası olup olmadığını merak ettim. Güzel, zarif ve şık bir yüzüktü. Helen'in tam aksine...
Dayanamayıp "Yüzüğün güzelmiş, Helen. Daha önce görmemiştim." dedim.
Resmen böbürlenerek "Babaannemin hediyesi," dedi. Sırıtarak elini yüzüğünü daha yakından inceleyebilmem için bana uzattı ve "Çok zarif değil mi?" diye sordu. "Babaannem çok zevkli bir kadın gerçekten..."
Demek babaannem Helen'i ödüllendirmişti ha... Seçmelerle alakası var mıydı bunun? Beni cezalandırmak için mi yapıyordu? Helen'in her şeyi kazandığını yüzüme mi vurmaya çalışıyordu? Beni onun kadar uğraşmamakla, hırslı olmamakla mı suçluyordu? Yüzüğe baktığım birkaç saniyelik sürede işte bunları soruyordum kendime. Sonra başımı aksi yöne çevirdim.
"Evet, çok güzelmiş. Güle güle kullan."
Muhtemelen benimle aynı soruları kendine soran annem "Doğum gününü falan mı atladık acaba Helen? Nereden çıktı birden bu yüzük?" diye sordu. Sessizce "Gerçi doğum gününü unutabileceğimi sanmıyorum..." diye mırıldanmayı da ihmal etmedi.
"Yok, hayır. Yarışma seçmelerini kazandığım için onu onurlandırdığımdan bana hediye vermek istemiş. Bana ve Yekta'ya..."
Sıktığım dişlerimin arasından "Ne hoş..." dedim. Şu sırıtışa bak! Şu özgüvene! Nasıl hava atıyor, nasıl memnun kendinden... İzin vermemeliydim, kazanmasına izin vermemeliydim! Ne pahasına olursa olsun! Bir anlık gaflete düştüm ve işte bu alaycı bakışları hak ettim! Şimdi üzülmeye bile hakkım yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leto'nun Adası - Denizin Yuttuğu Ev III
General FictionO anda Pınar Feridun öldü. Ölmek zorundaydı. Pınar böyle yaşayamazdı. 'Pınar öldü ama merak etme, tekrar doğacaksın.' dedi babaannem. Kağıt üstünde ölüydüm. Ama bedenim ve ruhum canlıydı. Yaşadığımın farkına ise ancak onunla tanıştıktan sonra var...