Merhabalar ^.^ Bölüme geçmeden önce "Ne yapayım bu masalı çok seviyorum" demek istiyorum, uykusuz yazar kişinin uykusuz karakterleri :D Ah o minnak bezelyeler...
İyi okumalar :)
EKİM 2009
Pek sevgili kız kardeşim partide sahne alacaktı. Partinin teması da ona uygundu, asıl tuhaf olan eksik kalması olurdu. Halloween... Ben kırık bacağımla otururken o sahnede şarkı söyleyecek ve kabul etmek gerekirse maalesef o minicik boyuyla ondan çıkan sesle devleşecekti. Evet evet, bugün gerçekten de onun bayramı! Aksi düşünülemez.
Ben Helen'le grubunun sahne alacağı anı gerginlikle beklerken içecek bir şeyler almaya gitmiş Sami bir kadeh kırmızı şarap ve bir şişe birayla dönmüştü. Kadehi bana uzatınca ben de masaya koydum. Neyse ki bana da bira almamıştı, hiç sevmezdim. Bunun annemin "Gerçek hanımefendiler bira içmez, tatlım! Gereksiz kalori." demesiyle ilgisi yoktu, sadece ağızda bıraktığı tat hoş değildi.
"Teşekkür ederim," dedim. O sırada Sami de bana bir şeyler söyledi ama tam olarak duyamadım çünkü sahneye yeni çıkacak grubun isimi anons ediliyordu. Helen, Yekta ve o iki sefil arkadaşının grubu değildi. Böyle olunca dönüp "Ne dedin anlayamadım?" diye sordum.
"Diyorum ki, çok güzel olmuşsun. Yine..."
Tekrar "Teşekkür ederim." dedim.
Bugün nedense konuşacak bir konu bulamıyordum. Sami'yle daha önce birkaç kez daha çıkmıştık. Bir kere kahve içmeye gitmiştik, sonra da akşam yemeğine... Sohbetlerimiz çok dolu dolu geçmemişti ama havadan sudan konuşmuştuk. Birbirimizi tanımaya çalıştığımız için bu normaldi. Sami'nin yapısı gereği çok konuşkan biri olmadığını anlamıştım. Az ve öz cümleler kuruyordu ama bu da bana yetiyordu. Kurduğu cümleler hep yerli yerindeydi, neyi söylemesi gerekiyorsa onu söylüyordu.
Bira şişesini kaldırdı ve "O zaman güzelliğine..." dedi.
O sırada benim düşünebildiğim tek şeyse birayı şişesinden içmesiydi, bardağa koysaydı ya... Bira şişesiyle şarap kadehini tokuşturunca ortaya tuhaf bir görüntü çıksa da ona eşlik ettim. Şarabımdan minicik bir yudum aldım. Bütün bir gece boyunca bu tek kadehle idare edeceğimi biliyordum. Yeni tanımaya başladığım insanların yanında içki içmekten hoşlanmazdım. Çenemin ayarı gevşeyebilirdi, sarsaklaşabilirdim, saçmalayabilirdim ve benim böyle bir lüksüm yoktu. Bütün bunlar daha önce hiç başıma gelmemişti ama olmayacak diye de bir kaide yoktu.
Biraz sonra Sami "Bugün çok sessizsin, Pınar," dedi. "Bu benim bile dikkatimi çekti, düşün artık!"
Bu dediğine gülümsedim. "Öyleyim, değil mi? Üzerimde biraz kırgınlık var sanırım... Bir de, partideyken bacağım alçıda oturmak pek hoşuma gitmiyor."
Biraz bana yaklaştı ve "Evet, yoksa bütün gece dans ederdik!" dedi.
"Sende pek bütün gece dans edecek tip yok ama..."
Hakikaten de yarısını çıkardığı ceketi, diğer yarısını da kendisinin doldurduğu koltuktan gecenin sonuna kadar hiçbir güç onu kaldıramazmış gibi görünüyordu. Bacak bacak üstüne atmış, kollarını da iki yana açıp yayılmıştı. Ara sıra bir şeyler söylerken bana yaklaşmak ve bira şişesine uzanmak dışında hareket etmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leto'nun Adası - Denizin Yuttuğu Ev III
Ficción GeneralO anda Pınar Feridun öldü. Ölmek zorundaydı. Pınar böyle yaşayamazdı. 'Pınar öldü ama merak etme, tekrar doğacaksın.' dedi babaannem. Kağıt üstünde ölüydüm. Ama bedenim ve ruhum canlıydı. Yaşadığımın farkına ise ancak onunla tanıştıktan sonra var...