Haldun Feridun, bütün güzel anların katilisin diyor ve iyi okumalar diliyorum ^^
TEMMUZ 2010
"Haydi artık, kalk yerinden. Biraz hareket et."
Salonda uzandığım koltuktan ters ters Anna'ya bakıp "Hayır." dedim. Odamdan çıkıp salona inmem bile büyük bir başarıydı zaten. Benden daha başka ne bekliyordu ki?
"Günlerdir yatıyorsun, Leyla. Vücudunda yaralar çıkacak."
Sadece "Ben Leyla değilim." dedim.
"Daha kaç kere konuşmamız gerekiyor bunu, bilmiyorum. Artık öylesin! Yaşamak istiyorsan öylesin."
Onu duymamak için televizyonun sesini açtım. Hava durumu vardı. İnatla tek kelime bile Yunanca öğrenmememe rağmen bütün bir hafta boyunca bu cehennem gibi sıcağın devam edeceğini anlayabiliyordum.
Anna televizyon kumandasını çekip elimden aldı ve televizyonu kapattı.
"Ne yapıyorsun ya?" diye çıkıştım ona.
"Ergenliğe yeni girmiş çocuklar gibi davranıyorsun! Azıcık kalk şuradan, bu ne hâl?"
"Her şey normal, bir benim yatmam mı anormal? Yapma Anna ya! Seninle konuşuyor olduğuma şükret..."
Anna oflayıp koltuğun ucuna oturdu. Ona değmesin diye ayaklarımı sertçe kendime doğru çektim.
"Hareket etmen lazım, kızım."
"Ben senin kızın falan değilim. Bana nasihat edip durma, çekil git başımdan. Benim için her şeyi daha da zor bir hâle getiriyorsun."
"Ben tam aksine senin için hayatı kolaylaştırmaya çalışıyorum. Ama sen hiç bana kulak vermiyorsun ki..."
Biraz yerimden doğruldum ve ona "Pardon ben senin dediklerini neden dinleyecekmişim ki?" diye sordum. "Sen kimsin ki? Babamın eski metresi!"
Anna bir hışımla "Bana şöyle deyip durma!" diye bağırdı. İstediğimi elde edip onu sinirlendirmiştim. Bana iyi ve anlayışlı davranmaya çalışıp rol kesmesine katlanamıyordum!
"Öyle değil misin ama? Sana olmadığın bir şey mi söyledim? İftira mı attım? Madem bu kadar sinirlenecektin, o zaman bu sıfatı hak etmeseydin."
"Kes sesini! Ben sadece burada sana yardımcı olmaya çalışıyorum, başka bir amacım yok. Beni sevmemeni, nefret etmeni anlıyorum ama bari kendi kendine zarar verme."
"Burada beni çok düşündüğünden mi duruyorsun sanki? İşin ucunda babam olmasa şuradan şuraya adımını atmazsın. Bencil ve takıntılısın çünkü."
"Sen öyle düşünmeye devam et."
"Hem sen bana üvey annelik etmeye çalışacağına gidip kendi kızının yanında dursana. O da sevgilisinden ayrılmış, ağlayacak bir omuza ihtiyacı vardır şimdi. Yazıııık... Bu dünyada ne büyük dertler var! Bir de ben kendime üzülüyorum. Ne had bilmezlik!"
Anna beni hiç duymuyormuş gibi konuşmaya devam etti.
"Sırf kendine değil, bebeğine de zarar veriyorsun. Bu kadar çok yatmaman lazım."
Artık belli olmaya başlayan karnıma baktım. Onu görmemeye, hissetmemeye çalışıyordum. Onu unutmak istiyordum. Belki o olmasaydı gerçekten de bir şekilde yaşama geri dönebilirdim. Ama beni bu koltuğa çivi gibi çakan şey oydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leto'nun Adası - Denizin Yuttuğu Ev III
Fiction généraleO anda Pınar Feridun öldü. Ölmek zorundaydı. Pınar böyle yaşayamazdı. 'Pınar öldü ama merak etme, tekrar doğacaksın.' dedi babaannem. Kağıt üstünde ölüydüm. Ama bedenim ve ruhum canlıydı. Yaşadığımın farkına ise ancak onunla tanıştıktan sonra var...