Medya: Behnan Şahmaran ve Efna Kozan karşılaşması.
&
Öylesine bir apaçıklık vardı ki; oda insan denen varlığın hala doğaya ayak uyduramamasıydı. Yüz milyonlarca yıldır devam eden bu kehanet; kah bizi, kah geçmişimizi içerisine doğru alıyordu. Berraklık yoktu, şeffaflık yoktu. Herşey son derece bulanıktı. Zihnim, duygularım ve hissedebileceğim her duygu kırıntısı opaklığını koruyordu.Ya Umut denilen dört harf, iki hecelik kavram? Neden her zaman zihnimizin içerisindeki tazeliğini koruyordu? İçi boş, dışı süslü bir kelimeden başka icraatı olmayan birşeydi.
Acılar sadece bu şehrin kubbelerinde mi ağıt yakıyordu? Doğu'nun kalbiydi hani Mardin? Nasıl olurda genç kızları, genç aşıkları ve yüreği yaşlı anaları ağlatıyordu?
Bakî olan tek mesele buydu. Acı...
Zaman akıyor, güneş salına salına bırakıyordu kendini kızılcık tepelerine. Güne en erken, emektar kadınlar başlıyordu. Eşlerine iki lokmalık kahvaltı hazırlayıp, Allah'a emanet ederek uğurluyorlardı.
Sonra kuş cıvıltıları ve çocuk sesleri dolduruyordu yaşanmışlık kokan taş duvar sokakları.
Uzaktan bakılınca huzur görünen, derinlere inince ise Acı ile kavrulan bir yaşamdı Mardin.
Gezmeye gelen turistler doldururdu her yanını. Onlar işin sadece gözle görülen tarafıyla ilgilenirlerdi. Biz buranın sakinleri ise; yaşamanın, özellikle de Mardin'de yaşamanın bedellerini bilirdik.
Yine de memleketti Mardin. Toprağı ev, gecesi yuva, insanları ise merhem'di yalnızca.
"Çamaşırlar toplandı mı?"
"Evet."
"Ya bulaşıklar?"
"Onlarda evet."
"Ortalık toplandı mı?"
"Hıhı toplandı."
"Güzel güzel. Demek ki bir işe yarıyorsunuz." Diyen üvey annemin günlük rutinlerine, ben ve ablam çoktan alışmıştık.
"Ben yan komşuya kadar gideceğim. Sakın ha kaytarmayasınız. Geldiğimde akşam'a yemek hazırlanmış olsun. Fêm kîrîn? ( Anladınız mı? Demektir.)
"Êrê me ew girt." (Evet anladık.) Diyerek yanıtladık onu.
Üvey annemizin kapıdan çıkması ile Ablam kendini avluda ki sedire attı.
"Oh be! Sonunda gitti de kurtulduk."
"Fazla sevinme xwişka mezin. (Abla demek.)"
"Yaa niyeymiş o?"
"Duymadın onu. Daha yemek yapmamız lazım."
"Yaparız ne acelesi var ki?"
Ablam eteği pileler ile süslü, turuncu yakalara sahip uzun elbisesinin cebinde bulunan telefonunu çıkardı.
Çıkardığı telefon ile ne yapacağını çoktan anlamıştım.
"Sana inanmıyorum." Gözlerimi irice açtım.
"Hadi hadi yalnız bırak beni!" Diyerek ellerini havaya doğru iteledi. Böylece uzaklaşmam gerektiğini anladım. Kendisi birazdan Ağrı'da yaşayan sevdiği ile uzun uzun telefonda konuşacaktı. Üvey annemin yokluğunu hep fırsat bilip bunu yapıyordu.
Onlar amcamın kızının düğününde tanışmışlardı. Amcamın kızı olan Gülfidan'ın eşinin ailesi ağrılıydı. Ablamın sevdiği, Rizgar abi ise onların akrabalarındandı ve düğün için Mardin'e gelmişlerdi. Ablamla birbirlerini görüp sevmişlerdi ve Gülfidan sayesinde artık birlikte olmuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜVERCİNKA|TÖRE|
Teen Fiction& Onlar yıllardır süregelen, kökleri yaşadıkları toprakların efendisi olan törenin; kurban ettiği canlardan sadece ikisiydi. Rızaları olmadan savaş meydanına atılıp, ellerine bir ok bile verilmeden savaşmaları istenmişti. Bir tarafta hayalleri ile y...