-19-

886 64 39
                                    

Mardin... Bitmez gönül davalarıyla mahkum edilmiş, gözyaşlarının hüküm sürdüğü o görkemli şehir. Bu dava uğruna kanların durmadan aktığı, kalplerin sevda uğruna kendilerini feda ettikleri o taştan kubbeler...

Mardin'e bir gelmek vardı, Mardin'i birde görmek vardı. Görmek çok ayrı meseleydi oysaki... Buradaki insanlar neden hep ağır imtihanlar ile savaşmak zorundaydı mesela? Mardin toprakları neden acıyla besleniyordu, neden gözyaşları hiç bitmezken, ağıtlar hep bu kadar tazeydi? Daha küçük yaşlardan beri bu sorular ile boğuşuyordum ve ne yazık ki her defasında cevapsız kalıyordum.

Kalbim duyduğum sözler ile ağır ağır kasılmaya başlamıştı. Heval'in bir erkek ile yakalanması, özelliklede yakalandığı kişi Rezzan abisi olması yeterince korkutucuydu.

Evden nasıl çıktığımızı anlamadan arabaya binmiştik ve dağ evinden oldukça uzaklaşmıştık. Behnan çok fazla sessizdi ve bu sessizliği gittikçe işkillendiriyordu beni. Benim tanıdığım Behnan Şahmaranoğlu kesinlikle bu kadar sakin bir adam değildi.

Gergin olduğu kendini fazla kasmasından elbette ki belliydi. El boğumlarının beyazlaşması gözümden kaçmamıştı. Siyah direksiyonunun aksine elleri bembeyazdı çünkü.

Derin bir nefes alarak, dudaklarımı araladım.

"B-behnan iyi misin?" Sesimin titrememesine oldukça özen göstermiştim fakat pek başarılı olduğum söylenemezdi.

Behnan'ın ifadesiz bakışları yoldan ayrılarak bana döndü ve sağ elini uzatarak çenemi hafifçe okşadı. Bunu yaparken ise telaşsızca gülümsedi. Fakat bu gülümseme çokta rahatlatmaya yetmemişti beni.

"İyiyim güzelim merak etme."

Yalan söylüyordu. İyi falan değildi ve bu durumu bana belli etmek istemiyordu. Birbirimize açıldığımız ve güzel geçen bu birkaç günü sanırım mahfetmek istemiyordu.

Dakikalar birbir ardı sıralanırken, nasıl olduğunu anlamadan konağa varmıştık. Ne ara bu kadar çabuk yetişmiştik sahi?

Tabikide Behnan'ın son sürat arabayı kullanması bunun cevabını net bir şekilde veriyordu.

Behnan beni beklemeden aşağıya indi ve kapıda duran korumalara selam dahi vermeden içeriye girdi. Telaşlı adımlarla arkasından koştum ve artık ezberimde olan konağın kapısından avluya girdim.

Avluda sadece Yâde Avbin gözleri yaşlı bir şekilde oturmuş dizlerine vuruyordu.

Behnan koşar adımlarla üst kata çıkarken, bende gözü yaşlı Yâde'nin önüne çöktüm.

"Ağlama Yâde, hasta olacaksın!"

"Ah keça min-" gözyaşları arasında sözlerine devam etti.

"Bir torunumu daha sevda uğruna toprağa veremem! Yaşlı kalbim kaldırmaz bunu keça min."

"Heval'e hiçbir şey olmayacak Yâde! Merak etme sen."

Yukarıdan gelen bağırma sesleri ile oturduğum yerden ayaklanarak üst kata çıktım.

Heval'in odasının olduğu kata geldiğimde, kapının önünde Rezzan, Bergüzar hanım ve Jiyan vardı. Anlamadığım nokta ise hepsinin endişeli bir şekilde, Heval'in kapalı olan kapısına bakmasıydı.

"N-ne sesiydi o?" Korkarak sorduğum soru karşısında, alacağım cevap daha da korkunç olacak gibiydi.

"Yenge Behnan abim çok sinirli bir şekilde Heval'in odasına girdi ve açmıyor kapıyı." Jiyan'ın endişe içeren ses tonu ile yaptığı açıklama karşısında kalbim olduğundan fazla atmaya başlamıştı.

ÜVERCİNKA|TÖRE|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin