13. Bölüm

4.3K 396 182
                                    

Ya on altıncı bölümde bitireceğim ya da yaklaşık yirmi beş bölüm olacak. Henüz karar vermedim, düşünüyorum. Biraz daha yorum olabilir, eksik etmeyin. Finali ne zaman yapacağımı önceden söylemeyeceğim, sürpriz olsun.

İyi okumalar.

**

Hayata küsmüş villanın içindeki ikinci ayım doluyordu. Geçirdiğim haftalar diğer günlere göre daha çekilebilir olmuştu ve şaşırtıcı kısım ise King'in şehir dışına çıktığı haftanın geçmek bilmemiş olmasıydı. Onu görmeye alıştığımı eğer çekip gitmemiş olsaydı asla anlamazdım. Bir hafta yalnız olmak bana iyi gelir diye düşünmüştüm ama tek başıma kahvaltı etmek, yemek yemek ve akşamları bağırış olmaması beni bunalıma sokacak derecede kötüydü.

King yokken dışarı çıkmayı teklif dahi etmemiştim ama döneli üç gün oluyordu ve artık Shannon'ı görmek istiyordum. İlk ay uslu dur dediğinde bile çemkiriyordum ve o da bana bağırıyordu ama geçen gün sorduğumda yaptığı tek şey çatık kaşlarla başını iki yana sallamak olmuştu. Hiçbir söz söylememesine rağmen soru karşısında iliklerine kadar köpürdüğünü düşünmüştüm.

İlk ay başında bir bela olduğuna inanıyordum ama şimdi sorun kalmamış olmalıydı. Sert bir dille -aslında konuşmadan- beni reddetmesi sinirime dokunmuştu. Düşündüğüm şey kalan dört ay daha beni burada kapalı tutacağıydı. Bir an iyiydi, sonra değişiyor ve tam tersi bir adama dönüşüyordu. Hasta olduğuna kanaat getirmiştim ama bunu ona kabul ettiremezdim. Yaptığı beni kandırmaktı, inandığım da buydu.

Belki de üçüncü ay her şeyi kabullenmeye başlayacaktı. Evdeki tutumu değiştiği için bir şekilde katlanabiliyordum ama Shannon katlanamıyordu. Görüşmediğimiz maksimum gün sayısı yediydi, onda da virüs kaptığı için yanıma gelmemiş ve beni de eve almamıştı. Şimdi aşktan gözüm kör olsa ve King'i görmeden yarım saat yaşayamadığıma inansa da bir sorun olduğunu düşünüyordu. Ona uzakta olduğumu, gelemeyeceğimi telefonda söylesem, görüntülü arama yapsam bile bana inanmamaya başlamıştı ve kendisi gelmek istemişti ama King'in gizliliğe gereğinden fazla önem verdiğini söylemiştim. Bahanelerim tükeniyordu ve arkadaşım aptal değildi. Yakın zamanda polisle kapımı basacağından endişeleniyordum.

Saat gece on bire yaklaşırken odamda volta atmayı kestim. King hala salonda olmalıydı, telefonda birilerine bağırdığını duymuştum ve sıradakinin kendim olacağını göze alarak aşağıya inmeye karar verdim. Bu şekilde vakit geçmeyecekti, bu şekilde mahsur kalmayacaktım ve artık Shannon susmuyordu. Hem sözel olarak hem de duruşumla onu ikna edecek, ne kadar kararlı olduğuma inandıracaktım.

Ellerimi eteğimin üzerine sildim ve cesaretimi toplayıp aşağı indim. Kapının önünde durdum, kiminle ne konuştuğunu duymaya çalıştım. Beni görmüyordu, yürüyordu ve sesini kısık tutmaya gayret etse de başaramıyordu. "Seni de onların yanına gömmemi mi istiyorsun?" dediğini duyduğumda bir an geri dönmeyi düşündüm ama şansımı denemekten vazgeçmeyecektim.

Boğazımı temizleyip kapıya bir kere vurdum ve başımı uzattım. King yürümeyi kesti ve siyah külotlu çorabın üstüne giydiğim kırmızı dizüstü çoraplarıma, altındaki patiklerime baktı. Telefondaki kişiyi dinlerken beni süzüyordu ve bakışlarıyla tutuşacaktım.

"Bir haftan var." dedikten sonra telefonunu cebine attı. Arkasını dönüp masanın üzerinde bıraktığı bardağı aldı ve tek dikişte içti. "Söyle." Bir kelime, buz gibi bir ses.

Belki de şu an konuşmak iyi bir fikir değildi.

Yine de kararımdan dönmedim. Ellerimi arkamda birleştirdim, ona yaklaştım ama ses yükseltme savaşına gireceğimizi bildiğim ve kulaklarımı önemsediğim için mesafeyi ayarlamayı ihmal etmedim. "Yarın." dedim aynı onun gibi bir tonla. "Yarın evime gideceğim, arkadaşımı göreceğim."

OyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin