"Kasım ayı. Ha bir de aralık..."
"Oğlum adam beni tehdit etmekte haklı bu arada..."
"Off faturalar da var. Elektrik borcum yok gerçi..."
Kaldırımda kaymamaya çalışarak yavaş adımlarla yürümeye devam ederken ellerimi yeniden cebime soktum. Bu sırada canım arkadaşım Hyunjin'in beni dinlediğini sanarak ona kafamdan akmaya başlayan malum hayatta kalma planımı anlatıyordum.
"Kışı bir geçirsem her şey yoluna girecek gibi..."
"Hmm..."
Tüm bu anlattıklarıma karşılık yalnızca mırıldandığı sırada gözümü yoldan çekip ona döndüm. Telefonuyla uğraşıyordu.
"Dinlemiyor musun lan?"
"Aynen, bence de..."
"Hyunjin!"
"Hm- ne," diyerek yüzünü bana çevirdi sonunda. Bir an bunu asla yapmayacağını düşünmüş ve onu sertçe dürtmeye başlamıştım çünkü. "Ne diyordun?"
"Boşver abi, ne diyebilirim ki ben," dedim attığım tribi almasını umarak. Onu benim derdimden daha çok düşündüren telefonuna eğilir gibi bir hareket yaptım. "Kimle konuşuyorsun bakayım?"
Yapamamıştım. Çünkü boyunun benden uzun olmasını -her zamanki gibi şimdi de- kullanmaya başlamış, cihazını yukarı kaldırmıştı.
"Tamam be, yemedim arkadaşını."
"Kimseyle konuşmuyorum. Hem arkadaş değil ama neyse Minhocuğum," dedi sırıtarak. Bu gülüşü bilmesem şaka yaptığını düşünüp üzerinde durmayacaktım, gerçekten. Ama bu gülüş, evet; bildiğiniz o gülüştendi. Söyletmeyin beni şimdi.
"Oha, kim lan," diye konuştum. "Ne zaman?"
"Ah şu işe bak," dedi yol ayrımına geldiğimizde. Ağzıyla derin bir nefes verip buharının havaya karışmasını sağladı. Ben de bıkkınlıkla ellerimi yeniden cebime atmıştım. "Yarın görüşürüz, Minho! Dikkat et sokakta kalma, bu kez seni ben de kurtaramam."
Bu sözünün üzerine arkasından onu dövmeye yeltenir gibi bir hareket yaptığımda buz tutmuş yolda koşmaya başlamıştı. Onun bu halini gördüğüm gibi ardından seslendim.
"Koşma gerizekalı, kayıp düşeceksin!"
Cevap olarak yalnızca el sallamış, hızını yavaşlatarak benim ters yönümde ilerlemeye devam etmişti.
Hava kararmaya yüz tutmuşken bir süre daha olduğum yerde bekledim. Ev sahibime ne diyecektim gerçekten? 2 aydır kirayı ödeyememiştim ve adam da haklı olarak sabrının sınırına gelmişti. Geçen sefer sinirli anına denk gelmiş, beni gerçekten de eve almamıştı. Ardından Hyunjin, beni annesiyle yaşadığı evine davet etmek zorunda kalmıştı.
Bugün ise biliyordum ki, sokakta kalma ihtimalim artık %100'ü gösteriyordu. Ve bu konuda Hyunjin'den aldığım o mükemmel taktikler de işe yaramaz gibi görünüyordu.
"Kanka aegyo yapacaksın, biraz süre isteyeceksin ve bum! Seni yeniden eve alacak bak gör..."
Kendimi aegyo yaparken bir defa görmüştüm, o da lise sonda oynanan şişe çevirme oyunuyla kaydedildiğim videoda... Zor bir andı ve evet... Ondan beri bana aegyo diyenleri diyemeyecek kıvama getirir oldum.
Şaka bi' yana, şimdi çaresizce bu plana doğru kayıyordum. Pekâlâ, tabii ki aegyo yapmayacaktım ev sahibime. Ancak sanırım yalvaracaktım. Yani şimdilik başka çarem yoktu.
~~~
Dikkatlice yürümeye devam ettiğim yola bakarak düşünmeye devam ediyordum. Bunların üzerinde benim kocaman bir hayalim vardı; yurt dışına çıkıp keşfedilmemiş tüm deniz canlılarını keşfedecektim. Ve önümde para biriktirip araştırma yapmaya devam etmem gereken birkaç ay vardı yalnızca. Ardından Meksika'ya gidebilecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slave of the ocean - minsung ✓
Fanfiction"madem öyle, bundan sonra benim kölemsin." deniz biyologu Minho ve en az onun kadar okyanus aşığı olan yürüme engelli Jisung'un ikilemlerle dolu hikayesi. [josee, the tiger and the fish] [yan ship: hyunin] [14.01.23 - 14.02.24]