Dünkü kazayı onlara anlattığımda Hyunjin orada olup bunu göremediği için sövmüş, Chan ise Jisung'un bana sapık deyip durmasına takılmıştı. Sonrasında Hyunjin bana attığı o tribi -tahmin ettiğimden daha çabuk bir şekilde- unutmuş, Jisung hakkında benim bile henüz cevabını bilmediğim birçok soru sormuştu.
Neyse ki hepsini birazdan öğreneceğimi umuyordum, yani en azından birkaçını.
Önümdeki kapıyı tıklattığımda önce yumuşak tondaki sesini duymuş ardından da gülümseyen suratıyla karşılaşmıştım.
"Günaydın Namju teyze, geç kalmadım değil mi?"
"Hoş geldin Minho oğlum. Tam zamanında geldin, geç hadi."
"E hadi, bir şeyler ye." dedi hazırladığı sofraya oturmamı izledikten sonra.
"Sağ olun, sabah bir şeyler atıştırmıştım," dedim. Bakışlarımı perde görevini gören renkli kıyafetlerden alıp yaşlı kadına verdim. "Benim... Tam olarak ne yapmam gerekiyor?"
Gülümsemesini suratında dondurarak "Jisungie'm biraz zordur," dedi. Fısıldayarak devam etti. "Bir zamanlar eğitimli bakıcıları oldu ama hepsini kovdu. Sürekli dışarı çıkmak istiyor, yalnız bırakmama gelmiyor kendini sokağa atıyor."
"Dün ne oldu peki," dedim orada olmasam facia ile sonuçlanacak kazayı yeniden hatırlarken. "Yani o zaman da mı dışarı çıkmak istedi?"
"Evet," dedi. Kafasını sallamış ellerini önünde birleştirmişti. "Yolun buzlandığını söyledim, dinlemedi. Hızlanınca da yetişemedim, çok yaşlandım Minho oğlum..."
"Üniversite okumak istiyordu bir zamanlar. Neyse ki artık böyle bir isteği yok. İnsanlar kötü. Dışarısı onun için kötü. İnsanlar onu yargılar çünkü, Minho. Ama sen öyle değilsin, dün senin gözlerinde gördüm bunu oğlum. Belki Jisungie'me arkadaşlık edersin. Hem ne yalan söyleyeyim onu olması gerektiği gibi yetiştirmemiyorum sanki artık. Ona yetemiyorum, anlarsın ya?"
Gri kilolu kedi olduğu yerden atlayıp bizi dinlemek ister gibi tam ortamızda, yerde dikilmeye başladığında Namju teyze elini uzatıp onu okşadı. Sonra yeniden bana döndü.
"Onun dediklerini yap yeter, yalnız kalmasın. Ama dışarı çıkmak isterse reddet. Üzülsün istemiyorum."
Dışarı çıkınca üzülecek olmasını anlayamasam da eğer Namju teyze çıkmaması gerektiğinin altını çiziyorsa, şimdilik dediklerine uyacaktım. Sebebi sonra anlaşılırdı elbet.
"Jisungie! Uyandıysan yemeğe gel, çıkıyorum ben!"
"Geliyorum büyükanne!"
Üzerine geçirdiği uzun sarı tişört ve dağılmış saçlarıyla kıyafet perdesini kaldırıp bana baktı.
"Yine mi?"
"Jisungie'm, Minho senin bu kış boyunca yanında olacak. Ben iş günlerimi tamamlayana kadar."
"İstemiyorum büyükanne!"
"İtiraz etme Jisungie, kırma işte kalbimi."
"İstemiyorum, ben kendime bakabiliyorum!"
Ellerini birbirine kavuşturmuş, kaküllerinin altından bana yine o sinir bozucu bakışlardan yollamaya başlamıştı.
Ben de sana meraklı değilim, Jisungie~
"Sky bile öyle düşünüyor," dedi kedisine yaklaşırken. "Değil mi Sky?"
Gri kedi cevap olarak birkaç mırıltı çıkarmış ardından ondan beklemediğim bir kuvvetle kucağıma atlamıştı. Ninesi buna gülerek karşılık verirken Jisung somurtup memnuniyetsiz bir ses çıkarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slave of the ocean - minsung ✓
Fanfiction"madem öyle, bundan sonra benim kölemsin." deniz biyologu Minho ve en az onun kadar okyanus aşığı olan yürüme engelli Jisung'un ikilemlerle dolu hikayesi. [josee, the tiger and the fish] [yan ship: hyunin] [14.01.23 - 14.02.24]