5-no one has ever cared for me as much as you do

1.2K 173 108
                                    

"Ama çok tatlı ya!"

"Hyunjin-"

"Ama çok tatlı gülmüyor mu ya?"

"Hyunj-"

"Ama çok tatlı konuşmuy-"

"HYUNJIN!"

"Ne var Hyunjin, Hyunjin? Başımın etini yedin. Söylemeseydim keşke sana," dedi hızlı hızlı. Somurtuyor ve odamdaki tek koltukta otururken geriye yayılıyordu. "Chan senden daha iyi sevgili rolü yapardı hem."

"Sana bir şey diyeyim mi," dedim. "O çocuk sana bakmaz böyle." Yaptığı taktiğin saçma olduğunu veya ters tepebileceğini söylüyor oluşuma aldırmıyordu çünkü. Bir şekilde dikkatini bana toplamasını sağlamalıydım.

"O çocuk deme diyorum ya. Adı var yüzü kadar tatlı, gülüşü kadar-"

"Tamam," diye konuştum sözünü kesip. Hemen ardından kendi cümlemi düzelttim. "Jeongin. Bu. Şekilde. Sana. Bakmaz."

Tek tek vurgulayarak söylediğim kelimelerin farkına varır gibi duraksadı. "Ne demek bana bakmaz be? Bu kadar yakışıklı, bu kadar karizmatik-"

"Hyunjin," dedim nefesimi bıkkınlıkla salarak. İnadına anlamak istemiyordu sanki. "Hangi çağdayız da birini daha tanışmadan kıskandırarak kendine aşık etmeyi düşünebildin?"

"Lan hem çocuk bizi..." Bu sırada ikimizi işaret edip gözlerimi büyütmüştüm. "Biz ikimizi neden kıskansın abi?!"

"Kes kes," diye atladı. Eliyle de komik bir jest yapmıştı. O an gözünün önünde yeniden yaşanıyormuş gibi bir noktaya odaklandığında ancak yeniden söz alabildi. "Kitabı alırken hafifçe ona dokundum ya, dibi düştü kanka!"

"Aynen aynen gördüm ben düşen şeyi."

"Kıskanma Minhocuğum, senin de olur," dedi ve son kelimesini uzatırken ikimize ısmarladığı sodadan büyük bir yudum aldı. Sonra aniden hatırlamışçasına, "Jisung ile ne yaptığınızı anlatmadın." dedi, öne eğildi.

Yeniden canlanmasını ne kadar istemesem de zihnim çoktan bugün jisungie tarafından uğradığım gazablar.mp4 adlı videoyu oynatmaya başlamıştı bile. Üzerimdeki yorgunluğu tekrar anımsar gibi boynumu kütletip masaj yaptım.

"Çocuk gitmem için elinden geleni yaptı," dedim. Hyunjin gelecekleri tahmin edercesine kıkırdamaya başladığında parmaklarımı sayarak devam ettim. "Evi süpürdüm, temizledim. Camları boydan boya sildim. O da yetmedi çocuk-"

"Çocuk mu," dedi göz devirerek. Sodasını elinde sallamıştı. "İnsanlara adı dışında her zamirle seslenme gibi bir problemin var senin bak, Hyunjin demişti dersin."

"Tamam, kes de anlatayım..." Sonra ellerimi birbirine vurup kaldığım yeri bulduğum anda, tekrar parmaklarımı göstererek anlatmayı sürdürdüm. "Sonra şişko-tatlı-güzel olmasına rağmen çirkef ve kuvvetli olan Jisung'un kedisini yıkadım, kumunu değiştirdim. Zor anlardı ama baş edebildim..."

"Sonra," dedi gülmesini yarıda keserek. "Kahve falan yaptırdı mı?"

"Ne?"

"Kahve diyorum oğlum," duraksadı. Ellerini ensesinde birleştirip geriye yaslandı. "Ben olsam kendime kahve yaptırtır, onu içerken senin yerleri temizlemeni izlerdim. Her şey çok iyiymiş de bizim Jisungie finalde çuvallamış."

Sırf bu yüzden üzgün bir ifade takınan suratına doğru kucağımdaki yastığımı fırlatmış, hedefi tam tutturduğum için de kendimle gurur duymuştum. Hem nereden bizim Jisungie oluyordu be?

"Ne yapıyorsun ya?"

"Hak ettin, kes."

"Porselen suratım," dedi ve yastığa -bu sırada onu yüksek ihtimalle ben olarak hayal edip- bir yumruk atmıştı. Baş parmağı ve işaret parmağının arasında azıcık boşluk kalacak şekilde tutup bana gösterdi. "Şu kadarcık zarar görseydi ex olmuştun Minhocuğum."

slave of the ocean - minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin