"Bahane kabul etmeyeceğimi söyledim." dedi Jeongin.
"Bahane kabul etmeyeceğini söyledi." dedi Hyunjin.
Siyah saçlı çocuğun teklifini yeniden reddetmek isteyerek, "Ama..." demeye çalışsa da ona ancak hafif bir gülümsemeyle baktığımda kabullenip başını sallar gibi oldu.
"Evet, yarın görüşürüz o zaman!" dedi Jeongin.
"Evet, yarın görüşürüz o zaman." dedi Hyunjin.
Jeongin hızlı hızlı, "Hyunjin, her söylediğimi tekrar etmene gerek yok." diye konuşarak ayaklandı.
"Hyunjin, her söylediği- Ha? Ne?"
Sevgilisi kısaca güldü, bol çantasını kaptığı gibi omzuna geçirdi. Onunla beraber ben de ayaklandığımda bizden önce Jisung da bedenini salonun kapısına çekmeye başlamıştı. Neyse ki Hyunjin onu durdurdu.
"Hiç gerek yok Jisung," dedi. "Biz çıkarız."
"Aynen aynen." dedi Jeongin hemen ardından.
"Ama-"
Jeongin tekrardan, "Aması yok, hadi kaçtık biz!" diyerek Jisung'un lafını yarıda bıraktı.
"Kendine dikkat et Jisung!"
Ona bir bakış atıp ikilinin arkasından ilerledim. Jisung'u, uyuyan Sky ve boş hamburger kutularıyla bırakarak salonun kapısını örttüm.
Hole geçtiğimizde Jeongin'in olağanüstü bir hızla kaldırıma indiğini görmüştüm. Hyunjin ile tartıştığımızı elbette ki sezmişti, bunu bize minik bir fırsat vermek için yaptığını anlamam zor değildi.
Arkadaşım sarışın kafa, turuncu renkli -fark etmiştim ki Jeongin'inki ile aynıydılar- Converselerinin bağıcıklarını kurdele yapmak için diz çökmüştü. Askıdaki ceketini tutup işini bitirmesini bekledim ve doğrulurken gözümü yüzünden ayırmadım.
"Minho, ben-"
"Özür dilerim." dedim ondan acele davranarak.
"Ne-"
Omuz silkip ceketinin içini ona doğru açtım. Vücudunu döndürüp kollarını geçirdi.
"Sinirimi senden çıkarttım," dedim Hyunjin yakasını düzeltirken. Yeniden bana baktı, devam ettim. "Gereksizce öyle davrandığım için-"
"Sorun yok kankam," deyip kocaman gülümsedi. Buzlarımız bu tebessümle bir anda erimiş gibiydi artık. "Ben unutmuştum zaten."
Gülerek, "Yalan atma." dedim.
Gülüp omzumu patpatladı. "Hamburgerinin fişini yollarım canım." dedi.
Eşek ya.
"Hani sen ısmarlıyordun, her işin şov ha."
Çekinmeden büyük bir kahkaha saldı aramıza. Bunun üzerine Jeongin de bize -sadece benim yakalayabildiğim- kesik bir bakış atmıştı.
Sonra Hyunjin, salona girdiğimden beri sorgulamak istediği sarılı parmağıma baktı. "Geçmiş olsun," dedi yüzünü buruşturarak. "Kafana her şeyi takmasan olmaz, değil mi?"
Dilimi şaklatmakla yetindim. Her zaman çok düşünen biriydim ve öyle kalacaktım, bunu o da biliyordu maalesef ki. Umursamadım, arkadaşımın iki omzunu tuttum ve yavaşça 180 derece çevirdim.
"Bekletme çocuğu." dedim Jeongin'i kast ederek.
Karşı koymadan ilerledi, birkaç adımda kapıdan çıktı. "Erken uyanırsınız," dedi yüksek sesle tembihleyerek. Başını çevirip cümlesini tamamladı. "Jisung cayar gibi olursa da ikna edersin sen. Öğlene doğru yağmur varmış bak, erken-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slave of the ocean - minsung ✓
Fanfiction"madem öyle, bundan sonra benim kölemsin." deniz biyologu Minho ve en az onun kadar okyanus aşığı olan yürüme engelli Jisung'un ikilemlerle dolu hikayesi. [josee, the tiger and the fish] [yan ship: hyunin] [14.01.23 - 14.02.24]