Tamam, kabul ediyorum.
Hyunjin genelde salakça konuşurdu, bunun da onlardan biri olduğunu düşünüp durmuştum ama aslında harika bir fikir olduğunu ancak şimdi kabul ediyordum.
"Evet, şimdi sadece yoğunluğa odaklanmalıyız."
"Böyle mi?" diye sordu Jisung ve fırçayı tuvalin üst kısımlarında yumuşakça gezdirdi.
"Aynen. Ne kadar da hızlı kapıyorsun!"
Jisung gülümsedi, yanaklarının kızarıklığını gizlemeye çalışır gibi bir hal aldı. Kaküllerinin altından bana bakmış olduğunu da aklımı susturabildiğim o an ancak fark etmiştim.
Sonra aniden Hyunjin, "Ya nerede kaldı bu kekler," diyerek doğruldu. "Annem normalde bu kadar yavaş değildir; bi' kontrol edeyim, siz takılın."
Benim salak ama dahi arkadaşım odadan koşarcasına çıktığında Jisung gülümseyerek bana bakmaya devam ediyordu.
Benimse ona karşılık verebilmem için önce Namju teyzeyi sonra da Chan'ı zihnimden silebilmem gerekmişti.
"Teşekkürler." dedi sonunda.
"Hyunjin'in fikriydi." diyebildim. Neyse ki Hyunjin yok, götü kalkardı yoksa.
"Olsun," diye konuştu. "Büyükannemi ikna eden sendin."
Kısa bir duraksamanın ardından, "Gezeceğimizi söyledim." diye konuştum. Namju teyze kendine artık Jisung'un isteklerini reddetme gibi bir seçenek sunmuyor gibiydi. Yoldayken Jisung, büyükannesinin onun sevdiği yemekleri yapıp durduğunu söylemişti. Kalbimin sıkıştığını hissediyordum.
"İzin vermiyordu ama." diye diretti elindeki fırçayı yeniden deniziyle buluştururken.
"Bahar geldi diyedir."
"Kaldırımda hala karlar var."
"Ama artık kar yağmıyor."
"Ama hala kış mevsimindeyiz."
"Hayır, mart ayına gireceğiz."
Omuz silkip kaşlarını çattı. Benimle yarışamayacağını -en azından bu konu için- anlamış olmalıydı.
"Teşekkürler." dedi yeniden.
Gülümsedim. "Rica ederim Jisung, artık teşekkür etmene gerek yok." diyerek oturduğum yerde ona doğru eğildim.
"Olsun, teşekkürler."
Ağzımdan hafif bir kahkaha çıktığında bana bakıp o da güldü. Koyu mavi gözlerinin içinde kaybolacağım sırada odanın kapısı aralandı, Hyunjin'in minik kafası göründü.
"Minho, bir saniye gelsene."
Kaşlarım havalandı, sormaya yeltendim. "Ne oldu-"
"Kanka bir saniye uzun sürmez."
Jisung'un meraklı bakışları üzerimdeyken ayaklanıp kapıya ilerledim, Hyunjin çoktan salona doğru gitmişti.
"Bakayım derdi neymiş," dedim Jisung'a hafifçe dönüp. "Bekleyebilirsin değil mi?"
Kafasını sallayarak yanıtladı, ben de çabucak Hyunjin'in odasından çıktım. Sırık beklediğim gibi salonda değildi, mutfağa adımladığımda onu kekleri tabağa dizerken buldum.
"N'oldu?"
"Kek. Yesene." dedi.
Havuçlu kekten küçük bir parça alıp ağzıma attım. Çiğnemeye başladığımda Hyunjin söz aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slave of the ocean - minsung ✓
Fanfiction"madem öyle, bundan sonra benim kölemsin." deniz biyologu Minho ve en az onun kadar okyanus aşığı olan yürüme engelli Jisung'un ikilemlerle dolu hikayesi. [josee, the tiger and the fish] [yan ship: hyunin] [14.01.23 - 14.02.24]