"Onun için bir mezar yapabilmek isterdim."
Kucağındakine dikkat ederek birkaç adım denebilecek kadar denize yaklaştı. Olduğum yerde kalıp kafasını eğmesini, gözlerini kapatıp sakince dua etmesini izledim.
Başını bana çevirdi, "Gelsene." dedi. Yavaşça yanında beklemeye başladığımda bacaklarına oturttuğu porselen kasenin kapağını açtı, havaya kaldırdı. Tam denizin üzerinde tutarak yüzüme baktı.
"Büyükannem burayı da sever." diye konuştu az önceki cümleme yanıt olarak.
Hafifçe gülümseyip Jisung'un külleri denize saçmasını seyrettim. Bunu aceleye getirmeden, gözle görülür bir saygıyla yaptı. Sonra sanki sol eli yorgun düşmüş gibi, aşağıya doğru, sandalyesinin kenarından sarktı. Diğer eli de içi boş porseleni sıkıca kavrıyordu.
"Jisung," dedim bana bakmasını sağlarken. İznini istercesine duraksadıktan sonra elini tuttum. Usulca avuçlarımızı birbirine bastırdım. "Bu dünyadan isteyebileceği en harika torundun."
Gözleri ıslandı, çabucak önüne döndü ve kendini tuttu.
Denizin koyu mavi yorganının üzerinde uzaklara savrulan gri tozları izledik beraber. Parmak izlerim elinin üst kısmına, dokunduğu yerlere imza atarken Namju teyzeye, Jisung'u yalnız bırakmayacağımın son defa ve tekrardan sözünü verdim. Yaşlı kadın beni duymuştu; ayakkabıma dalgaların sahile vurduğu su değmeye başladığı zaman ellerimizi ayırdım.
"Hadi," dedim Jisung'un gözleri bendeyken. Arkasına geçip sandalyesini tuttum. "Eve dönelim."
~~~
Kapının önüne vardığımızda öksürdüm. Becerememiş olmalıydım, dönüp sorgularcasına baktı.
"Boğazıma," diyerek daha yüksek sesle öksürdüm. "Bir şey kaçtı." Ve yeniden. Ancak bu defa iğrenç oyunculuğumla. Hyunjin'in fikirleri neden her seferinde beni zora sokuyor?
Üç gün olmuştu ve bu üç gün boyunca Hyunjin Jisung'u görmek istediğini söyleyip durmuştu. Nihayet ona gelebileceğinin haberini verdiğimde Sürpriz Minho, demişti. Jisung'a seveceği güzel bir sürpriz hazırlamamız lazım.
O yüzden şu an, kapının ardında hazır olup olmadığını bilmediğimden yapay şekilde öksürüyordum.
Sonunda Jisung'tan, "Sırtına vurayım mı?" diye bir teklif geldiğinde zorlukla gülümseyip kendimi durdurdum. "Geçti, sağ ol."
Anahtarı yuvasına sokup çevirdim, kapı açıldığı anda bir Hyunjin jumpscareine kendimi hazırlamıştım. Fakat zavallı Jisung için aynısını söyleyemeyecektim, kalbine inebilirdi bile.
Neyse ki öyle bir şey olmadı. Jisung'u hole çıkardığımda her zamanki gibi kendi halinde ceketini çıkardı, astı, sokak sandalyesinden inip daha küçük ve kullanışsız duran diğerine geçti ardından salona ilerledi. Ben de biraz önce onun kucağından aldığım kase ile hemen peşindeydim.
"SELAM JISUNG!"
"Selam Jisung!"
Jisung kelimenin tam anlamıyla oturduğu yerde sıçrayıp ikiliye baktı. Hyunjin'in bağırışı olmasa bu kadar korkmayacağına bahse girebilirdim. Jeongin gibi sakin ama coşkuyla söylese ölmezdi ki.
Ben dahi, sürprizi bekliyor olsam da, korkmamış değildim. Ayrıca Jeongin'in gelmek isteyeceğini de düşünememiştim.
Jisung kapının önünden hafifçe içeri ilerleyip etrafa, bizimkilere ve dönüp bana baktı. Gülümsüyordu. Şaşırmış ve tabii ki sevmişti çünkü. Sanki bugün burada bir doğum günü kutlanacaktı, o kadar güzeldi ki etraf, kıskanmadan edememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slave of the ocean - minsung ✓
Fanfic"madem öyle, bundan sonra benim kölemsin." deniz biyologu Minho ve en az onun kadar okyanus aşığı olan yürüme engelli Jisung'un ikilemlerle dolu hikayesi. [josee, the tiger and the fish] [yan ship: hyunin] [14.01.23 - 14.02.24]