"Büyükannem, o hasta değil mi?"
Bu gerçeği ondan daha fazla saklayamayacağımı düşündüm o an. Yüzüme yalvarır gibi bakıyor, hayır öyle bir şey yok dememi her şeyden çok istiyor gibiydi.
Ben susup ona bakmaya devam ettiğimden miydi yoksa cevabını çoktan almış mıydı anlamayamamıştım, aceleyle konuşup tekerleklerini itmeye çalıştı.
"Eve gidelim, acıktım."
Yolundan çekildim ve az önce hiçbir şey olmamışçasına ilerlemesini izledim.
Her şey için çok üzgünüm Jisung.
~~~
"Demek öyle," dedi Namju teyze Jisung'un dışarıda gördüklerini dinlemeyi bitirdiğinde. Sonra çıkmak üzere ayaklanan bana döndü. "Minho oğlum, gidiyor musun?"
"Evet efendim, bugün biraz yoruldum da." diye uydurdum. Jisung ve Namju teyzenin karşılıklı rol yaptığını görmek canımı acıtıyor, daha fazla tanık olmak istemiyordum.
"Ah..." diyerek güçlükle yerinden doğrulmaya çalıştığında Jisung ve ben aynı anda onu durdurduk. "Oturun lütfen Namju teyze." dedim. Kolunu tutarak eski yerine oturttum. Jisung'un gerildiğini de olduğum yerden görebiliyordum.
"Dünden kalan yemekler vardı diyecektim." Yüzünü istemsizce buruşturup oturduğu minderde daha rahat bir pozisyon aldı. "Sen al oradan, acıkırsın sonra." diye ekledi.
Başımı sallayıp teşekkür ettim. Gergindim. En az Jisung kadar hem de. Oyunculuğu 10 üzerinden 10'du olmasına da az önce ninesi için -normalde olmayan- telaşlanmış hali, bunun fazla uzun sürmeyeceğini söylüyordu bana.
Jisung'un koyu mavi gözlerine kapıyı kapatarak Han'ların evinden çıktım.
Başım ağrıyordu. Adımlarımı hızlandırdığım vakit dönmeye de başladı ve olduğum yerde durdum. Kendimi hem fiziksel hem de ruhsal olarak fazla zorlamış olmalıydım. Eve vardığım gibi bedenimi yatağa bırakacaktım.
Gözümü kaldırımdan ayırmayarak dairemin olduğu sokağa sapmıştım. Aklımda çok fazla düşünce dolandığından birine odaklanamıyordum. Boğazımda tuhaf bir yumru vardı.
"Selam."
Kafamı tuhaf biçimde kaldırdığımdan mı, yüzümdeki değişik ifadeden miydi; yaslandığı arabasından doğruldu, direkt yanıma yaklaşıp sordu.
"İyi misin?"
"Evet. Bir şey mi oldu?"
Duraksayıp minik bir adım geriye aldı kendini. Kıvırcık kumral saçlarını hafiften karıştırıp, "Konuşmak istiyordum." dedi.
Önce gerçekten bunun için zamanımın olmadığını düşündüm. Sonra, aslında onda kötü bir niyeti hiçbir zaman sezmediğimi ve benim için her daim yardıma koşabileceğini hatırladım. Hyunjin'in söylediği gibi, aramızdaki muhtemelen bir yanlış anlaşılmadan ibaretti.
Onun önünde ilerleyip apartmanın dış kapısını araladım. Yüzünde minnettar bir tebessüm belirdi. "Geç hadi." diye mırıldandım. Merdivenlerden çıkarken tek kelime etmedik. Dairemin önünde çok oyalanmadan onu içeri aldım. Buraya ikinci kez geliyor olmalıydı. Holde dikiliyordu bu yüzden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slave of the ocean - minsung ✓
Fanfiction"madem öyle, bundan sonra benim kölemsin." deniz biyologu Minho ve en az onun kadar okyanus aşığı olan yürüme engelli Jisung'un ikilemlerle dolu hikayesi. [josee, the tiger and the fish] [yan ship: hyunin] [14.01.23 - 14.02.24]