2-he was the baddest, can you even imagine

1.6K 206 68
                                    

"Gönder onu büyükanne!"

"İçeri gel Jisungie. Misafirimize saygısızlık etme."

Solumda kalan dolap-odadan seslenmeye devam etmiş, büyükannesinin diretmelerine o da sinirle karşılık vermişti.

"Han Ji Sung!"

"Efendim, ben gidebilir-"

Yaşlı kadının o tarafa bağırmasından sonra tıkırtıları duymuş ancak böyle bir muameleye maruz kalmayı başından beri istemediğim için gitmeye yeltenir gibi söylemiştim. Namju teyze ise, geleceği görürcesine bana susmamı işaret etmiş; tam adını bu şekilde öğrendiğim Jisung'un kapısını yeniden açmasını izlemişti.

Çocuk kumaşları kaldırıp yanıma geldiğinde duraksadım. Sesi soluğu kesilmişti, artık ninesine karşı çıkmıyordu ve en önemlisi de artık bana sapık demiyordu. Suspus olması beni gerse de ikisine karışacak cüretim yoktu elbette. Kaşığımı çorbaya daldırıp yaşlı kadının geleceğini hissettiğim sorularına hazırladım kendimi.

"Ne iş yapıyorsun Minho oğlum?" dedi hepimiz sıcak yemeğinin tadına varırken.

Gerçekten de çok uzun zamandır yediğim en güzel ev yemeğiydi. Bu nedenle yüzümde beliren sevinç birkaç kilometre öteden bile görülebilirdi.

"Şimdilik işsizim," dedim kafamı hafifçe eğerek. "Bahar aylarında dalış yapıyorum, normalde deniz biyologuyum."

Bir anda, "Dalıyor musun," dedi Jisung yemeğini bırakarak. Koyu mavi renkli gözlerini bana çevirmiş, odasından çıktığından bu yana ilk defa konuşmuştu. "Okyanusa mı?"

Şaşkınlıkla gülümsedim. "Okyanuslara dalmak için özel izin ve şartlar gerekiyor. Hedefim o yönde-"

"Nereye daldın o zaman?" dedi sözümü bölerek. Yine sinirlenmiş gibiydi.

"Doğudaki Japon denizi," diye konuştum ondaki bu merakı çözmeye çalışırken. "Sarı denize de dalmıştım geçen sene."

"Nasıldı?"

"Sarı deniz, Japon denizinden daha rahat. Ona daha kolay izin alabiliyoruz. Ama Busan'a uzakta, Seul'e gitmek zorunda kalıyorum."

"Peki," diye konuştu. Heyecanını gözlerinden okuyabiliyordum. "Balıklar?"

"Japon denizinde keşfedilmemiş balıklar olduğunu düşünüyorum," dedim usulca. Aklıma dolan anılarımı geriye atıp yemeğime baktım. "Yeniden dalış yapmalıyım."

"Pasifik okyanusunun denizi orası değil mi?"

"Jisungie, yemeğin soğumasın," diye araya girdi Namju teyze. Şaşırsam da karşı gelememiştim. Ancak sorusuna kafamı sallayarak sessiz bir cevap vermeden de edememiştim. "Misafirimizi sorularla boğmak iyi olmaz."

Sonrasında Namju teyze, ülkede olup bitenlere dair mahallede dedikodu yapar gibi benimle konuşmaya başlamış; Jisung da bozulmuş suratıyla yemeğini bitirdikten sonra sessizce odasına çekilmişti yeniden.

"İş bakıyor musun peki Minho oğlum?"

"Evet efendim, en azından kışı geçirmem için."

"Anladım," dedi kafasını sakince sallayarak. Sonra zorlukla ayağa kalktı. "Sofrayı kaldırmama yardım eder misin?"

"Tabii ki efendim."

Dediği gibi onu takip ederek elimde tuttuğum tabakları tezgaha bıraktığımda gülümseyip konuştu.

"Seninle bir anlaşma yapalım mı Minho oğlum?"

slave of the ocean - minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin