"NE DEMEK O?! ŞAKA YAPMA BANA BAK! MINHO, CİDDİ MİSİN SEN YA?!"
"Ciddiyim."
Histerik bir kahkaha attı, oturduğu tekli koltuğumdan hemencecik doğruldu.
"Komikti ha."
Ofladım. "Şaka değil diyorum Hyunjin. Çocuk farkındaymış her şeyin."
"Ha. Ha. Ha. Hah!"
"Ne halin varsa gör." dedim önümdeki kimbaptan büyük bir parçayı ağzıma atarak. Jeongin'in bize söylediklerini hiçbir detayı atlamadan ona anlatmıştım anlatmasına da, bana inanası yoktu. Gerçekten de kütüphane görevlisi çocuğun dediği gibi kendini platonik olduğuna dair kandırıp duruyordu.
"Sen ciddi misin şimdi," dedi bir süreli sessizlikten sonra. "Cidden, ciddi misin? Bugün 1 Nisan değil çünkü."
Başımı olağanüstü bir jestle sallayarak, "Evet, Hyunjin. Evet, benim sevgili salak arkadaşım. Evet, ciddiyim." dedim.
"AAA!!! NE?!!"
Biraz fazla gecikmiş olsa da çığlık atmaya başlaması en azından beyin fonksiyonlarının sağlıklı biçimde çalıştığını gösteriyordu. İçim biraz olsun rahatlamıştı böylece.
"MINHO, MINHO'M, CANIMIN İÇİ, BİR TANEM! ÇABUK DETAY VER TAM OLARAK NASIL DEDİ, NE DEDİ, MİMİKLERİ NASILDI?!"
Çubukları sağ elime alıp boştaki parmaklarımı kulağıma bastırdım. "Bağırma. Otur. Sakin." diye konuştum ve ancak Hyunjin sakinleştiğinde olanları yeniden anlattım.
"Evet tamam şimdi her şeyi biliyor. Hoşlandığımı, stalkladığımı, onu izlediğimi... YA JISUNG BENİ NEDEN SATTI?!"
Gülerek, "Satmış olsa bile Jeongin farkındaydı diyorum sana. Başa döndürme şimdi beni." dedim.
Ofladı, ayaklanıp saçlarını dağıttı ve tekrar bana döndü. "Tamam tamam. Ne yapmam lazım şimdi?" diye söyledi.
"İstek at."
"Ne?"
"Çocuk kendisi dedi ya istek atsın diye. Uzaktan uzaktan yeter artık açıl çocuğa."
"Olmaz! Ya beni reddederse?!"
Çubukları kasenin kenarına bırakıp Hyunjin'e baktım. "Ya bi' otur, boynum ağrıdı sana bakacağım diye." Söylediğimi hemen yaptı, ilkokul çocukları gibi çiçek oldu ve ben de devam ettim. "Jeongin zaten biliyor Hyunjinciğim. Reddedecek olsaydı istek atsın, açılsın bana falan demezdi. Anladın mı?"
Hyunjin yavaşça başını salladı. "Ne yapmam lazım yani?" dedi tekrardan.
İmdat.
"Son kez söyleyeceğim, dinledin dinledin yoksa umrumda değil," dedim suratıma sert, ciddi bir maske takarak. Arkadaşım da bu defa not almaya hazırlanan ilkokul öğrencisi gibi usulca öne eğildi, gözlerini ve kulaklarını genişçe açtı. "Instagramdan istek at. Sonra selam falan yaz ya da kütüphaneye gittiğinde kahve teklif et. Yani git Jeongin'le düzgünce tanışmak için bi' adım at."
"Anladın değil mi?" dedim bitirdiğimi belli ederek.
Hyunjin kafasını sertçe kaldırıp indirdi.
Bence anlamadı çünkü salak.
"Ne yapacakmışsın yani?"
Duraksadı. "Kanka," dedi. "Ne yapmam lazım yani?"
"Defol git Hyunjin," dedim ve soğumuş yemeğimi kaldırmaya başladım. "Uyuyacağım ben."
Yine yerinden fırladı ve yüksek renkte söz aldı. "Ya Minho! Ne yapacağımı söyle artık!" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slave of the ocean - minsung ✓
Fanfiction"madem öyle, bundan sonra benim kölemsin." deniz biyologu Minho ve en az onun kadar okyanus aşığı olan yürüme engelli Jisung'un ikilemlerle dolu hikayesi. [josee, the tiger and the fish] [yan ship: hyunin] [14.01.23 - 14.02.24]