28-my heart is yours

888 139 65
                                    

"...sıcaklıklar çabucak artmaya, hava yaz mevsimine yakışır şekilde davranmaya başlayacak. Şimdi başlıca şehirlerimize..."

Başım zonkluyor.

Önce etrafımdaki sesleri seçebilmiş ardından başımdaki o ağrıyı hissedebilmiştim. Ağzımın kuruluğundan bahsetmiyordum bile.

Jisung.

Onu hatırlamamla sanırsınız yıllardır uyuyormuşçasına ağırlaşmış göz kapaklarımı araladım.

Yanımdaydı.

Sağ bacağımın üzerine doğru koyduğu kollarına yatırdığı kafası, sanki beni izlemek üzere soluna dönüktü. Uyuyor ancak en ufak bir seste ayılabilecek kadar da tetikte görünüyordu.

Önüne düşen saç tutamlarını çekip ona daha konforlu bir uyku sunabilmeyi istedim fakat sonra bunun dışında bir şeye aklım kaydı: Sol ayağımın hafifçe yukarı kaldırılıp, bacağımın da dizimden parmaklarıma kadar alçıya vurulmuş olduğunu şimdi fark edebilmiştim.

Bacaklarım hissiz gibiydi, işte bu nedenle aşağıya bakana kadar bana ne olduğunu anlayamamıştım.

Doğrulmak istedim. Sonra Jisung'a baktım, yorgun ve dağılmış görünüyordu. Bedenimi neredeyse hiç kıpırdatmadan başımı dikleştirip geriye yatırdım ve düşüncelerimin aklımı sarıp sarmalamasına izin verdim.

Aptalın tekiydim.

Kırmızı ışıkta yola atlamıştım. Arabalara yanan o yeşil pırıltıyı, zihnim ve nitekim havadaki sisle beraber karıştırmış olmalıydım. Jisung da beni tam karşıda bekliyordu.

Bana çarpan sürücüye ne oldu bilmiyorum, hatırlamıyorum zira. O an tek dikkat ettiğim şey, Jisung'un bana olandan hemen sonra kendini yola atmasıydı. Üst başındaki kıyafetlerinden dahi çıkarım yapmak kolayken; onun benim yanıma kadar ıslak asfaltta hiçbir şeyi umursamayıp, aceleyle sürünerek geldiğinin, ardından bedenime sıkıca sarılarak beni teselli ettiğinin zaten baş şahidiydim.

Gözlerimi sıktım, böylece hatıralarım arasından kopup gelen tanıdık bir damla yaş yanağımdan aşağı süzüldü.

"Minho..." dedi usulca. Derhal onun hâlâ uyuyan yüzüne baktım.

Birbirimize ihtiyacımız olduğunu biliyordum.

"Buradayım." dedim.

Sesimle beraber kıpırdandı, korkunç bir kabustan uyanırcasına irkildi ve başını kaldırdı.

Bir şey söylemeden birkaç saniyeliğine yüzlerimizi izledik. Ancak Jisung sessizliği sevmezdi, sandalyesinde doğrulup benden uzaklaştı.

"Nasılsın?"

Omuz silktim. "İyi olacağım." diye belirsiz bir cümle kurdum. Bu ona yetmemiş gibi, huzursuz birkaç bakış gezdirdi bacağımda. Ağzını aralayıp sinirle soluyacağı sırada oda kapısının tıklatılmasıyla ikimizin de dikkati içeri girenlere çevrildi.

Hyunjin saklayamadığı veyahut bundan hiçbir zaman çekinmediği gözyaşlarını tekrar ve tekrar silerek başucuma kadar gelmiş, gergin ve endişeli suratıyla sevgilisi Jeongin de onu takiplemişti.

"Çok korktum," diye bağırdı bir anda. Kimsenin beklemediği bu yükselişle Jisung'un kendini geri çekmesi bir oldu. Sonra Hyunjin neredeyse beni dövecekmiş gibi üzerime eğildi. "Ciddi soruyorum, aptal mısın oğlum sen?!"

"Ne-" diyerek araya girmek istedim. İzin vermedi.

"Sana karşıdan karşıya nasıl geçilir öğretmediler mi?! Çocuk musun kankam sen?! Yüreğime iniyordu bilmem farkında mısın?!"

slave of the ocean - minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin