18-stop lying with those words

910 138 75
                                    

"Hiç gelmeyeceksiniz diye korkmuştum. Yine dışarı mı çıkmak istedin Jisungie?"

Jisung yüzündeki gülüşü soldurmadan, "Evet büyükanne," dedi. Ben de tekerlekleri hafifçe silip sandalyeyi hole yerleştirirken kadınla konuşmaya devam etti. "Bir de, sandalyem öncekinden daha iyi olmuş! Çok hızlı gidebiliyordum!"

"Ne o," dedi Namju teyze onunla salona girerken. Ben de kapıda dikilmeyi tercih etmiştim. "Minho seni durdurmadı, sen de hızlı mı sürdün?"

Onu kurtarmamı ister gibi bana baktı, bu endişeli ve ne yapacağını bilemeyen bakışına haykırarak gülmemek için kendimi zorlukla tutmak durumunda kaldım.

Ah Jisung, pot kırmasan ölürdün.

"Yokuşlardan inerken onu tutuyordum Namju teyze, endişelenmeyin." dedim.

Yaşlı kadın anlayış ve tebrikle bana dönüp başını salladı. Ardından kurduğu sofrayı işaret etti. "Haydi ellerinizi yıkayıp hemen oturun. Sıcacık bir-"

Sözünü keserek başımı eğdim. "Gitmem gerekiyor efendim." dedim.

Jisung da beni sorgulayarak izlemeye başladı. Bunu yaparken başını hafifçe yana eğmişti, içinde nasıl bir şeytan sakladığını bilmesem gerçekten sevimli bir melek gibi görünüyordu. Bakışlarımı Namju teyzeye çevirip çabucak konuştum.

"Dükkan kapanmadan uğramam gerekiyordu, ellerinize sağlık."

"O zaman iki dakika bekle Minho oğlum." dedi ve beni geçip mutfağa yöneldi. Jisung da zemindeki parkelerin desenlerini parmaklarıyla takip ediyordu.

"Patronunla kavga etme." dedi.

Ona döndüm ve hemen devam etti.

"Seni kovduğumu söyle, tamam mı?"

"Neden Jisung," diye sordum. "Neden bunu yapayım?" Gözlerini bana kaldırıp konuşmamı dikkatle dinledi. Onunla bakışırken dudağımın bir kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. "Onun yerine seni tercih ederdim, yani öyle yapacağım."

"Al bunları Minho oğlum." diye konuşarak yanıma vardı. Elinde tahmin ettiğim gibi hazırladığı yemekten bolca vardı. Bu kadının bana annemden daha fazla annelik yaptığını düşünmeye başlıyordum artık. Gülümseyerek poşeti aldım.

Evden ayrıldığımda Jisung'u düşünürken buldum kendimi. Evet, düşünmemem imkansızdı zira onunla, öğleden önceyi saymazsak, harika bir gün geçirmiş ve tartışmamıştık. Bunun devamının olmasını istiyordum bu yüzden ona merak ettiği her şeyle tanışma şansı tanıyacaktım.

En azından, diye düşünüyordum. Büyükannesini kaybedeceği güne kadar mutlu olsun. Eminim Namju teyze de bunu isterdi.

Üstelik o günün gelmemesi için çabalayacağım da doğruydu. Belki hastane ile konuşabilir, testleri yeniden yaptırabilir, böylelikle Namju teyzeyi bu hastalıktan kurtuluşu olabileceği ihtimaline inandırmış olurdum.

Eğer yapacak bir işim olmasaydı, sırf bu nedenle, oturup ağlayabileceğimi hissettim. Çünkü biliyordum, Namju teyze de biliyordu, telefondaki sekreter de. Bundan, bu lanet kanser hastalığından, herhangi bir kurtuluş yoktu.

Lanet olsun.

Bu dünyada kötü ne oluyorsa, kendi halinde, kimseye karışmadan yaşamaya çalışan insanlara oluyordu. Bu iğrenç düzene yeniden bir lanet okudum. Üstelik her şeyin farkında olup bir şeyleri değiştiremeyecek olmak, kendimden iliklerime kadar nefret duymamı sağlıyordu.

Hızlı adımlarla yürümeye devam ettim. Belki hava kararmaya yüz tutmuşken gerçekleştirdiğim hız artışı, düşüncelerimin akışıyla doğru orantılıydı. Her şeyden önce evet, Chan'a çok kızgındım. Jisung'u türlü sözlere kandırarak, kendini suçlattırmış, büyükannesinden sonra hayatında olan tek kişiyi -beni- kendinden uzaklaştıracaktı. İstemiyor olmasına rağmen. Yalnızca manipülasyona uğradığı için.

slave of the ocean - minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin