"Jisung?!"
Korkuyla ona seslenip koridora çıktığımda elinde tuttuğu botumu çabucak fırlatmış, yüzü yanlış bir şey yapmış gibi gerilmişti.
Kaçacağını düşünmüştüm!
"Ne yapıyordun?" dedim nefesimi rahatlayarak salarken.
"Islak mendillerle tekerlekleri temizliyordum-"
"Botlarımı da?"
"Hayır!"
"Evet."
"Sana ne," deyip duraksadı, kafasını çevirdi. "Büyükannem gelip sormasın diye."
Üzerine gitmeyecektim. Nedenini anlayamasam da utandığını görebiliyordum. Botlarımın altı ve kaykayın tekerlekleri de oldukça temiz görünüyordu. Sky'da öyleydi. Son olarak paçalarımın ve Jisung'un yüzünün de ıslak mendile ihtiyacı olduğunu görüp ona yaklaştım. "Alabilir miyim?"
Kaşlarını daha da çatarak kafasını yukarı kaldırdı. "Ne?"
"Mendil."
Kucağındaki ıslak mendil paketini henüz fark etmiş gibi şaşkınlıkla kambur sırtını düzeltti ve ambalajından tutup ayaklarıma doğru fırlattı. Bedenini döndürdüğünde salona gitmeye hazırlandığını anlamıştım.
"Bekle."
"Ne-"
Sözünü bölüp onu geçen seferki gibi kaldırdım ve kaykaya götürdüm. Bunu yapmak sebepsizce hoşuma gidiyordu. Bedeni fazlasıyla hafifti. Ayrıca izinsiz yaptığım için yüzü komik bir hal alıyordu ben de buna kahkaha atmak istiyordum.
Oturacağa yerleştiğinde şaşkınlığını üzerinden atamadığını biliyordum. Ellerimi doladığım bedeninden alıp suratına doğru gülümsedim.
"Beni bir daha kaldırma-"
"Yüzünde çamur var Jisung..." diyerek sözünü böldüm. Şimdi sağ elimde bir ıslak mendil vardı ve ona fazlasıyla yaklaşmış, yanağına ulaşmak üzereydim.
"Bana dokunma."
"Peki, al o zaman kendin sil." dedim hızlıca. Kirin nerede olduğunu bilmediğini biliyordum. Bilseydi, botlarımdan önce kendi yüzünü temizlerdi çünkü.
Bu düşüncemle dudaklarımın uçları uzarken Jisung, elimdeki mendili sinirle kapıp yüzünün her yerini silmeye başlamıştı.
Ve ben de kahkaha atmıştım.
"Gülme! Gülme köle! Nefret ediyorum, YAPMASANA!"
Suratıma doğru bağırdığında başımı geriye çekip gülüşümü sonlandırmıştım. Jisung kollarını birbirine sarmış, kızarmıştı.
Artık bu kahkahama olan siniri başka bir nedenden gibi gelmeye başlıyordu. Her sinirlendiğinde yanakları bu kadar kızarmıyordu çünkü.
"Peki, bir daha gülmeyeceğim," dedim nihayet. Onunla böyle oynuyor oluşumu yanlış yorumlamasını istemiyordum. "Sol yanağının üstünü iyice bastırıp sil. Çamur kurumuş çünkü."
Sinirle soluyup ıslak mendil paketini tekrar kucağına aldı ve elini zemine değdirip iterek kaykay sandalyeyle beraber salona ilerledi.
Lütfen odana girip kapanma.
Öyle oldu. Odasına sürdü ve o sandalyeyle beraber içeri girdi. Kapısını da sertçe kaydırarak kapatmıştı.
Sky, derin bir mayışmışlıkla yanıma vardığında bağdaş kurup oturdum ve yeni banyo yapmış gri kedinin kucağıma yerleşip uyumasına müsaade ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slave of the ocean - minsung ✓
Fanfiction"madem öyle, bundan sonra benim kölemsin." deniz biyologu Minho ve en az onun kadar okyanus aşığı olan yürüme engelli Jisung'un ikilemlerle dolu hikayesi. [josee, the tiger and the fish] [yan ship: hyunin] [14.01.23 - 14.02.24]