Bugün pazardı. Yani bütün gün evde olacaktım. İşime gelirdi, yapmam gereken bir sürü şey vardı çünkü. Uyumadan önce hepsini planlamıştım. Aynen öyle, yatağa uzandığımda geçirdiğim günü ve ardından yarını düşünmeden rüya faslına geçemeyen biriyim.
Rüya faslı demişken, gördüğüm rüyaları hatırlayamamaya başladım. Rüya defterim kapıda bekler oldu. Her uzun uykuda rüya görüyor olduğumu bildiğim için bunları delirmişçesine not alıyorum. Çünkü not aldıkça bir gün sonraki rüyamı çok daha iyi hatırlıyor oluyorum.
Bilmiyorum, belki de biraz takıntılıyımdır.
Son birkaç haftadır hiç rüya görmüyorum ya da dediğim gibi hatırlamıyorum hiçbirini. Bu sebeple keyifsiz hissediyorum zira düşlerimde denizde olduğumu görüyorum; parlak mavilikte yüzdüğümü, bir sürü yeni canlı keşfettiğimi ve bazen onlarla beraber süzüldüğümü... Mor balığı- yani Pachito'yu daha önce hiç görmedim fakat bir gün -rüyamda veya gerçekte- onu göreceğimden kesinlikle eminim.
Yani Jisung görüyorsa, ben de görebilirdim bence.
Sıkıntıyla başımı kaldırdım ve telefonuma uzandım. Hyunjin uyandığımda ona dönmemi istediği birkaç mesaj atmış, ben de numarasını girip yeşil tuşa basmıştım.
"Ooo uyuyan güzel! Sana pazarları da iş bulmak lazım bak, gün boyu dana gibi yatıyorsun."
Böyle dediğine bakmayın, kendisini annesinin zorla kaldırdığına yemin edebilir ancak kanıtlayamazdım.
"Ne oldu lan?"
"Ne yapıyorsun diyecektim kızma hemen."
"Yeme beni Hyunjin."
"Sıkıldım ya... He, bir de Jeongin meselesini konuşmadık, bak şubata girdik çok yaklaştı!"
Gerçekten de bugün şubatın ilk günüydü. Ocak ayı ne de hızlı geçmişti öyle. Neyse, en azından elimde hiçbir borç bırakmadan bitmişti o garip ay... Düşüncelerime balıklama dalmadan Hyunjin'e döndüm. "Ne çok yaklaştı?"
"Jeongin'in doğum günü canım sevgilim! Bir de bizim ayrılmamız gerek biliyorsun ki."
Bakın gerçekten dün gece evlerine gidene kadar onu ikna etmeye, bu harikulade fikirden vazgeçirmeye çalışmıştım. Ama birinde keçi inadı varsa o da Hwang Hyunjin'deydi işte.
"Hyunjin, dün gece söylediklerimi tekrar söylüyorum say. Kapatıyorum hadi-"
Telefonu kulağımdan çektiğimi anlar gibi çabucak bağırdı. "Kaykayımı geri ver o zaman!"
"Ne," dedim ahizeye doğru. "Kaykayını mı?"
"Aynen öyle. Jisung'la alakalı bir şey var kafanda biliyorum," Kıkırdadığını duyar gibi oldum ancak hemen ciddileşti. "Bak geri alırım onu!"
Ben bu çocuktan korkuyorum artık.
"Ne diyorsun Hyunj-"
"Kes kes," diyerek sözümü böldü. Sonra bir ambalajı açtığına dair sesler geldi kulağıma. "Bak sen Jeongin'e, ben Jisung'a. Nasıl fikir?"
Oğlum, o tam tersi olmayacak mı?
Ne diyorum ben? Hayır, Hyunjin ne saçmalıyor ya?
"Ben seni gerçekten anlamıyorum şu an." dedim ve ofladım.
"Ya sen niye böyle şeylerde beynini çalıştırmıyorsun kanka," dedi. Bardakta çubuk sesine benzer bir şey karıştırmaya başladı. Sanırım resim yapacaktı. "Ben senle Jisung'un arasını yapacağım, sen de benle Jeongin'in. Bum! Aslında bunu dün gece uyurken düşündüm, uyandım; gece aradım, açmadın. Sığır gibi uyuyordun galiba, ha?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slave of the ocean - minsung ✓
Fanfiction"madem öyle, bundan sonra benim kölemsin." deniz biyologu Minho ve en az onun kadar okyanus aşığı olan yürüme engelli Jisung'un ikilemlerle dolu hikayesi. [josee, the tiger and the fish] [yan ship: hyunin] [14.01.23 - 14.02.24]