Parmakları arasında ustalıkla tuttuğu yeşil, mor, turuncu ve mavi boyalarla odasından çıktı. "Çabuk buraya gel!"
Ona itaatkar ama bıkmış bir bakış attığımda bana yalnızca gülümseyerek bakıyordu. Buna hayır diyemiyordum, elbette ki o da farkındaydı. Yineledi. "Aklıma bir şey geldi, otursana."
Olay tam olarak üç haftadır yaşanıyordu desem yalan olmazdı. Hyunjin'in başta yalnızca alçıya imza atmak yazılı olmayan bir kuraldır diyerek savunduğu bu durum gelişmiş, imza ve isimlerden çizim ve resimlere dönüşmüştü. Ayağımdaki alçı her geçen gün yeni bir şaheserin tuvali olmaktan memnun olabilirdi evet ancak ben değildim.
Zira Jisung çizim yaparken beni yere uzandırıyor, bacaklarıma yaslanıp eğiliyor, bedenini minicik yapıp birkaç saat boyunca öylece kalıyordu. Bunların hepsine bir yere kadar tamamdım tabii ki. Fakat çıkardığı değerlendirici ufak mırıltılar harici konuşmuyor, kimseyi de konuşturmuyordu.
Ve ben Jisung'la konuşmayı istiyordum işte, böyle uzun süreli kıpırtısız ve sessiz durmaktan hoşlandığım söylenemezdi.
"Sky'ı dışarı çıkarmam lazım." diye aptalca bir bahane uydurdum ve o saniyede pişman oldum. Beynim bazen fazla çalışıyordu, bu da o anlardan biriydi maalesef ki. Sky köpek değil ki gerizekalı Minho.
Aklımı okur gibi, "Sky köpek değil ki," dedi. "Kendi istediği zaman bahçeye de çıkıyor zaten."
Taktik değiştirmem lazımdı, artık tamamen kendi tapulu minder- özür dilerim, yatağı belirlediği puf yastık yığınına baktım. Gri kedinin bana göz devirdiğine yemin edebilirdim.
"Hayır, onunla özel bir işimiz var."
Jisung bu hikayeye inanmadığını daha ne kadar belli edebilirdi bilmiyorum ama devamında ne gibi bir şey geleceğini merak ettiğini direkt anlamıştım. Ve belirtmek zorundayım, merakı çoğunlukla onu zor duruma sokmuşken bu kez beni sokacak gibiydi, bu nedenle bakıp bakıp muzipçe gülümsüyordu.
"Hmm," diye mırıldandı sonra. "Nasıl bir iş?"
Sky ikimiz arasında dokuduğu bakışlarını bende durdurdu, şimdi ne bok yiyeceksin bakışıydı bu, elbette ki haklıydı.
Elimi yavaşça ağzımın kenarına siper yaptım. Bu, kedi ağzımı okuyamasın diye aldığım ilk önlemdi, ardından fısıldayarak, "Sky'ın yanında konuşamayız bunu," dedim. Hızla gri tüylü kediye döndüm ve büyük bir jestle kolumu yukarı kaldırdım. "Haydi Sky, geç kalmak istemezsin değil mi?!"
Jisung bozmadan Sky'ın olduğu tarafa çevirdi kafasını. Bir ümit ben de ona yalvaran bakışlarımdan atıyordum. Ne var ki işe yaramadığından tamamen emindim.
"Yoksa onu görmeye mi gidiyorsunuz?"
Kimi?
"Ne-" diyecek olduğum anda kendimi susturdum. Jisung yargılayıcı, sorgulayıcı ve küçümseyiciliği bir arada olan bakışlarını bana atmıştı bu sırada.
Sky sadece kulaklarını oynattı, inadına yaparcasına da minderine gömüldü.
"Sen ne zaman fark ettin ki," dedi Jisung kediyi boşvererek. "Ben bile geçen gün öğrendim."
Göz kapaklarım onun her kelimesinde istemsiz birbirine vururken elim ensemdeki bir yeri kaşımaya başladı. "Bilmem ki, fark ettim işte," dedim burnumun uzadığını sanarak. Duvarına omzumu yasladığım salonun köşesinden çekilip diklendim. Bir kaşıntı dalgasıyla tekrardan savaşmak durumundaydım. "Bak ne diyecektim ya, yemek mi yapsak?"
Boyalarını yavaş ama özensizce yere bırakıp tişörtünü önünde çekiştirdi. "Acıkmadım."
Onu seyrettim. Suratını göremiyordum. Açık kumral rengi saçları onunla tanıştığımızdan bu yana uzamış olsa da kestirilmeye ihtiyaçları yok gibiydi. Veya ben kaküllerinin arasında yüzünü gizlemesini sevdiğim içindi bu, bilemiyorum, o anları dünyanın en sevimli hallerinden seçilebilirdi bence.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slave of the ocean - minsung ✓
Fanfiction"madem öyle, bundan sonra benim kölemsin." deniz biyologu Minho ve en az onun kadar okyanus aşığı olan yürüme engelli Jisung'un ikilemlerle dolu hikayesi. [josee, the tiger and the fish] [yan ship: hyunin] [14.01.23 - 14.02.24]