Bölümü medya'da ki şarkı ile okursan daha iyi olur muah ♡
Jungkook, dinlenme odasına girip arkadaşı Soo-an'a baktı. "Areum, odasında yok. Sen gördün mü?" Soo-an, duyduğu şey ile hareketlerini durdurarak Jungkook'a baktı. "Jimin'e sor." Soo-an, cevap beklemeden odadan çıktığında Jungkook, bir süre anlamazca kızın arkasından bakakalmıştı. Kendine geldiğinde odadan çıkıp Jimin'i aramaya başladı.
İkinci katın koridorunda karşılaşmışlardı. "Jimin." Jimin, duyduğu ses ile arkasını dönerek kendisine doğru gelen arkadaşına baktı. "Areum, nerede biliyor musun?" Jimin, yutkunarak bakışlarını kaçırdı. Bu haberi o'na nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. "Dinlenme odasına geçelim, söyleyeceğim." Jungkook'un içine düşen kuşku ellerinin uyuşmasına neden oluyordu.
Dinlenme odasına geçtiklerinde Jungkook, ısrarla bakışlarını kaçıran Jimin'e baktı. "Areum, nerede Jimin?" Jimin, gergince yutkunarak dudaklarını ıslattı. "Bu sabah kahvaltısını götürmek için Areum'un odasına gittim." Jimin, devam edemeyeceğini anladığında susmuştu. Hissettiği gerginlik nedeniyle kalbi fazlasıyla hızlı atıyordu. "Jimin. Neler oluyor Areum, nerede?"
Jimin, sıkkınca nefes verip elini alnına yaslayarak gergince ovuşturdu. "Yatakta uzanıyordu. Seslendim ses vermedi, bir kaç kez sarstım ama uyanmadı. Nefes almıyordu, Jungkook." Jungkook, duyduğu şey ile sarsılmıştı. Jimin, hızla bir adım alarak Jungkook'un kolundan tuttu. Jungkook, ruhunun vücudundan çekildiğini hissediyordu. Başı dönüyor ve midesi bulanıyordu.
"Olamaz. Bana söz vermişti, iyileşecekti. Beraber aşacaktık bunu. İyilelecekti ve ben o'na evlenme teklifi edecektim. Mutlu olacaktık. Olamaz, Jimin. Beni bırakıp gitmiş olamaz. Yapamaz. Ben o'nsuz ne yaparım?" Jungkook, transa geçmiş gibiydi. O'nu sakinleştirmeye çalışan arkadaşlarının sesleri kulağına boğuk geliyordu. Arkadaşları her bir yandan o'nu sakinleştirmeye çalışırken Jungkook, onları dinlemiyordu-dinleyemiyordu.
Bunun saçma bir kabus olmasını diliyordu. Gözlerinden akan yaşlar sabırsızca bir diğerini kovalarken Jungkook, söylenmeye devam ediyordu. "O benim herşeyim, o olmadan nasıl yaşayacağım ben? Yapamam, olmaz. Çilek kız olmadan yaşayamam ben." Soo-an, getirdiği sakinleştirici iğneyi Jungkook'a vurduktan bir süre sonra Jungkook, bayılmıştı.
Jimin, dudaklarını bir birine bastırarak başını sol tarafa çevirirken göz yaşlarını sildi. Areum'u ne kadar çok sevdiğini en iyi bilen Jimin'di. Jungkook, Areum ile geçirdiği günleri Jimin'e anlattığında, yüzündeki ve sesinde ki o sevinci ve neşeyi net bir şekilde hissederdi. O'nu öylesine severken bu acıya nasıl katlanacağını düşünmeden edemiyordu.
"Bu acıya alışması epey sürecek." Soo-an, Jungkook'a bakarken üzgünce söylendi. "Areum'un babasına haber verdin mi?" Jimin, yavaşça başını salladı. "Areum'un karşısına Jungkook, çıkana kadar hayatı çok zor geçmiştir eminim. Jungkook'un ise Areum'dan sonra hayatı çok zor geçecek." Jimin, baygın yatan arkadaşına bakarken kendi kendine mırıldandı.
Bir süre sonra Jungkook'u Hyunjin'e emanet ederek dinlenme odasından çıktı. Danışmada gördüğü beden ile soyunma odasına gidip çantasında duran mektubu almıştı. Soyunma odasından çıkarak danışmaya-Areum'un babasının yanına ilerledi. "Merhaba, Bay Jun." adam Jimin'e dönerek merakla o'na baktı. "Areum, ölmeden önce bunu size vermemi söyledi." adam, Jimin'in elindeki zarfı alıp alarak içindeki kâğıtta yazanları okumaya başladı.
"Merhaba baba, bu mektubu okuyorsan ben çoktan hayata göz yummuşum demektir. Hayatım boyunca konuşup sana derdimi anlatamadığım için ölmeden önce bunu yapmak istedim. Yanımda durmasan bile durmuş gibi davranman beni ne kadar üzsede bunu açık açık yapmadığın için sana minnetarım.
Seninle hep konuşup muhabbet etmek ve gülüşmek istedim. İnan bunu yapamamak benim için çok zordu.. İçten içe bana değer vermemeni önemsemediğimi ve senin sevgine ihtiyacım olmadığını söyleyip dursamda; aslında en çok buna ihtiyacım vardı.. Kabullenmedim çünkü bu dediklerimi senden alamayacağımı çok iyi biliyordum. Elimde olmayan bir engel yüzünden hep benden utandın. Yeri geldi misafirlerin önüne çıkmamam için bana pahalı hediyeler alıp odamda onlarla uğraşmamı söyledin.
Bunu kırıcı bir şekilde yapmasan bile hissettim baba. Beni istemediğini, benden utandığını hatta beni sevmediğini hissettim.. Sorun değil. Ölünce bunların hepsini unutacağım. Sana kızgın mıyım? Bunun cevabının umrunda olmayacağını biliyorum ama yine de söylemek istiyorum. Değilim. Değilim çünkü tanıştığım biri beni tüm nefretinden arındırdı. O'nunla tanıştıktan sonra artık kimse umrumda değildi.
Sadece o ve ben vardık dünyada. Biliyor musun, o beni anlamak için çok uğraştı. Senin ve kimsenin uğraşmadığın kadar uğraştı. Çünkü beni seviyordu. Evet, bu engelli ve hastalıklı kızı canından bile çok seviyordu. Mutlu olmam için elinden geleni yaptı. Başardıda. Onunlayken gerçekten mutluyum baba. Yıllar sonra nefes aldığımı hissediyorum. Yaşıyorum baba, ben onunlayken yaşıyorum. Bu hastalık bile umrumda değil, o benim yanımdaysa ben iyiyim.
O'nun tek bir dokunuşuyla karamış kalbim aklara büründü. Bunu tek bir gülüşüyle yaptı. Bu yüzden okulda benimle dalga geçen öğrencilere, sürekli bana fazlalık olduğumu söyleyip psikolojik şiddet uygulayan eşine ve yıllarca benden sevgisini, ilgisini, şefkatini eksin eden sana kızgın değilim. Kimseye kızgın değilim. Senden tek isteğim, beni mutlu etmek için uğraşan adama çok iyi bak. Hayatı boyunca gözün üzerinde olsun. Ne zaman dara düşse yardımına koş. Hep iyi olmasını sağla. Ömrüm boyunca senden tek bir şey istemedim. Lütfen bu isteğimi es geçme. Jungkook'a iyi bak, baba. O benim her şeyim. Ölsemde bu değişmeyecek."
Woo-hyuk, gözlerinden akan yaşı umursamadan kağıdı katlayarak tekrar zarfa yerleştirdi. Okudukları kalbine dokunmuş, dokunduğu gibi yakmıştı..
.
.
.
.Öptüm seni şap şup muaahh (:♡