11. Bölüm "İhanetin Gölgesinde"

93 5 8
                                    







***

Bedenim binlerce ton altında kalmış gibi ağrıyordu, gözlerimi açmanın uzun zamandır bu kadar zor olduğunu hiç hatırlamıyordum. Dışarıda usul usul yağan kar üşümek istemeyen bedenime düşman kesilmişti sanki. Günlerdir hiç ısınmayan içimle yaşamak ne kadar zordu bir bilen yoktu.

Bir hafta olmuştu.

İsmine kendi kıyametim verdiğim günün üzerinden tam olarak yedi gün geçmişti, ve benim bu sürede yaptığım tek şey ağlamaktı. Bir insan ölmüştü. Bir hayat gözlerimin önünde bir hiç uğruna yanmış, küle dönmüştü. Cenk ne kadar korkunç bir insan olduğunu bana daha ilk görüşmemizde gözleriyle anlatmıştı. Ben inanmamayı seçmiş, inatla Deniz ile mutlu olacağımız gerçeğinden tek bir adım ileri gitmemiştim.

Ondan yedi gündür ayrıydım.

Yedi gündür nefes alamıyordum.

Ortada adı konulmuş bir ayrılık yoktu, onunda zamanı çok uzak değildi biliyordum. Deniz'imin gözleri aklıma geldikçe çığlık çığlığa bağırmak istiyordum. Onun bana gülümseyen gözlerini bir ömür hatırlayacak olmak en büyük vicdan azabı olacaktı içime.

Tek umudum o ameliyat masasından kalkamamaktı.

Günlerdir tek duam bu olmuştu, oysa tedaviye karşı bile dursam içimde iyileşip ona tekrar koşarak gelmek isteyen bir kız çocuğu vardı.

O kız çocuğunu tutmuşlar darağacının önüne getirmişler son isteğini bile sormadan geçirmişlerdi ipi boğazına, daha altımdan bastığım basamağı kaldırmamış olmaları boğulmadığım anlamına gelmiyordu. Öyle bir boğuluyordum ki, hâlâ tam olarak sıkılmamış bir boğazım, alabildiğim kesik nefesler vardı, ama boğuluyor olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.


Şimdi ben Deniz'in suratına onu terk etmek için bile olsa nasıl bakacaktım?

Ölümüm yavaş yavaş başlamıştı. Ve ben bunu durduramayacaktım.

Deniz'e her şeyi anlatsam beni ölürde bırakmazdı. Yüreği güzelimin huyunu biliyordum. Bende onun ölmesine izin veremezdim, kendimi de biliyordum.

Bir daha Cenk ile hiç konuşmamıştım o günden sonra, onun o odasının içinde oturmuş bacaklarımı kendime çekerek hıçkıra hıçkıra ağlamıştım dakikalarca. Bana hiç yaklaşmamıştı, susmamı söylememişti, ama bana orada yaşananların bir şakadan ibaret olduğunu da söylememişti. Oysa tek bir şaka yaptım sözünü beklemiştim. Öyle bir şeyin nasıl şakası olacaksa... Sonra beni evime o bırakmıştı.

İçime dur diyemiyordum, Deniz ile olan hayallerim o kadar benleydi ki her şeyin kötü bir şaka olduğuna inandırmaya çalışıyordum kendimi.

Nafileydi ama.

Her şey hiç olmadığı kadar gerçekti.

Daha şimdiden anılar boğazıma batmaya başlamış, hayaller göğüs kafesimi kırmak ister gibi oturmuştu üstüme.

Bir haftadır midem bulanıyordu. Kimse fark etmiyordu ama odamda kendi kendime ölüyordum. Uykumu asla alamıyor, bıraksalar günlerce uyuyabilecek gibi hissediyordum. İlaçlarımı baş ağrıma göre içiyordum, doktorun dediği hiç bir şeye uymuyordum. Bir nevi intihardı bu da. Umrumda değildi, iki türlü de mutlu olmayacaktım, iki türlü de mahvolacaktık.

Deniz ve ben...

Ne kadar uzak bir ihtimaldi şimdilerde...

Oysa bundan dört ay önce, ben daha hiç bir şeyden haberdar değilken nasıl da hayat doluyduk. Nasıl mutluydum... Seneye son sınıf olacak okulumuz bittiği gibi nişanlanacak sonra ikimiz de çalışmaya başlayacak biraz para biriktirip evlenecektik. Deniz o evden kurtulacaktı... Benim yanımda mutlu olacaktı, hem anne hem eş olacaktım ona, öyle anlaşmıştık... Sonra bebeklerimiz olacaktı, hepsi Deniz'e benzesin istemiştim hatta, evimiz de bir sürü Deniz dolaşacak benim mutluluğum katlanacaktı.

SENSİZ GEÇEN YILLARIM (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin