2. Bölüm "Bahçemde Açan Tek Çiçek"

263 34 31
                                    





Gerçekten birbirini seven iki insan, sonu ölüm de olsa birbirlerinden asla vazgeçemezler...

Keyifli okumalar...

***

İnsan bir süre sonra her şeyi boşverip sinesine çekiyordu kendini. Mutsuzluk öyle bir geçiyordu ki içine oturduğu yer ona batmaya başlıyordu. Ben, belki mutsuzluğumu alır diye taktığım kolyenin boynuma ağır geleceğini, mutsuzluğuma ağır geleceğini tahmin etmemiştim.


Şehir arkamda kalıyordu. Arabada tam gaz giderken İstanbul'dan çıkıyor muyum çıkmıyor muyum hiç bir bilgim yoktu. Tek bildiğim sabah kafama estiği, arabama binip buraya kadar geldiğimdi. Araba sürmeme ailem izin vermiyordu. Bir terslik olur diye. Ama onlar bile yatıyordu ben sabah çıkarken. Güneş daha doğmamıştı evden çıktığım zaman. Ne kadar sürdüğümü de bilmiyordum. Saatler anlamını yitiriyordu bir süre sonra. Şimdi gece mavisi gökyüzü yerini petrol mavisinin açık bir tonuna bırakıyordu. Hâlâ yaşamın başlaması için erken bir saatti.



Telefonum kapalı ne gelen bir mesajı, ne de aramayı duymak istiyordum. Ama yavaş yavaş başımın tekrar ağrımaya başlaması beni eve götürmeye itiyordu sanki. Evet çok tehlikeliydi yaptığım, ama ne yapayım sığamıyordum ki bir yere. Geceler derdimi almak yerine arşa çıkarttığından beri nefes bile alamıyordum.


Arabayı çektim bir kenara. Boğulur gibi hissettim. Çok aşıktım! Kahretsin çok aşıktım. Bazen bu nefes almama bile izin vermiyordu. O an gözüm, avucumu koyduğum boynuma doğru indi. Bir elim onun bana verdiği kolyedeydi. Pembe bir gül vardı kolyede. O kadar güzel işlenmişti ki, eşi benzeri yok gibi gözüküyordu gözüme.


"Kalbime güller açtıranım... Sana olan sevgimi anlatamıyorum, gösteremiyorum ama sen anla bu kolyeye her baktığında. Her taktığında ben sana sarılıyor olacağım sakın unutma..."

Yazdığı not aklıma geldiğinde gülümsedim. Bir damla yaş yanağımdan aşağı sürüklenirken öldüm sandım. Bu nasıl bir oyundu böyle? Nasıl bir insan mutluluğun içinde mutsuzluk yaşayabilirdi? Nasıl gülerek ağlardı bir insan?


Bir insan bir insanı nasıl böyle severdi...

İki elimi birden kaldırıp önce bir bir akan gözyaşlarımı sildim. Sonra telefonumu alıp açtım. Abimin numarasına girip aradım hemen. İkinci ya da üçüncü çalışta açıldı telefon.


"İpek?" Uyuduğu için zar zor çıkan sesi beni bir vicdan azabına itti. Onu uyandırmaya hakkım yoktu.

"Abi, abi beni şimdi atacağım konumdan gelip alır mısın?"

"İyi misin sen? Neredesin bu saatte? Kafayı mı yedin, araba mı sürdün bu halde?" Ben lafımı bile bitirmeden başlamıştı konuşmaya. Ondan iyi bir fırça yiyecektim.

"Abi sonra anlatayım. Bak başım ağrıyor. Lütfen şimdi sadece buraya gel olmaz mı?"

"Tamam hemen at, bekliyorum." Telefonu kapatıp ona konumumu attım hemen. En kısa süre içerisinde buraya gelecekti emindim. Sıkıntılı bir of çekip ellerimi saçlarıma geçirdim. Düz sarı saçlarım uzamışlardı. Deniz'le tanıştığımdan beri çok az kesiyordum, ucundan kırıklarını sadece. Sadece bu sene bir kere kestirmiştim, o da çok fazla uzamışlardı.


Hatta Deniz'in bana baya kızmışlığı vardı bu konuda. Onun saçlarını nasıl kesermişim... Sahiplenmesini sevdiğim. Eğer çok kesmek istiyorsam ona söyleyecekmişim, ve isterse o kesecekmiş, saç kesmekle uzaktan yakından alakası olmayan adam...

SENSİZ GEÇEN YILLARIM (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin