**2 hafta sonra**
Bayan Lee, Hera'ya gülümseyerek baktı. "Kendi başına halledebileceğine emin misin canım?" dedi. Hera, ufak bi gülümseme sundu ve kafasını aşağı yukarı salladı. "Hıhım, eminim unnie." Bayan Lee, sıcak bi sarılmayla Hera'nın yanından ayrılıp işlerine devam etmeye gitti.
Bu iki hafta içerisinde Hera, kendini toparlamış sayılırdı. Ciddi yaralarının çoğu neredeyse iyileşmişti. Son iki gündür düzenli yürüyüş yapıyor ve vücudunu harekete alıştırmaya çalışıyordu. Bayan Lee, Hera'ya tedavi sürecine o kadar çok yardımcı olmuştu ki; ikisi de istemeden yakınlaşmışlardı. Bu zor zamanlarında yanında birinin desteğini hissetmek Hera'ya iyi geliyordu.
O günden sonra Yoongi, Hera'nın karşısına çıkmamak için büyük bir çaba göstermeye başlamıştı. Girdiği çıktığı saatlere dikkat ediyor, onunla denk gelmemeye çalışıyordu. Özür dilemek gibi bir huyu yoktu. Lafı dolandırmaya da gerek yoktu. Özür dilemek yerine kaçmak işine gelmişti. Borcunu ödemek için Hera'ya uzaktan olabildiğince destek çıkmaya çalışıyordu.
Yoongi de artık psikiyatri ile görüşmeye başlamış, düzenli olarak terapi alıyordu. Hala sigara içmeye devam ediyordu ama hastane sayesinde alkol bağımlılığını azaltmıştı. Bir aydır ağzına alkol değmemişti. Tahammül etmek onun için zor olsa da, hastaneden ayrılmasına az bir süre kalmıştı. Sadece birazcık daha sabretmesi gerekiyordu.
Hera, bahçeye çıkmış; serum askısını yavaşça yönlendirerek yürüyordu. Minik minik adımlarla yürüse de çabuk yoruluyordu. Elinden geldiğince dik durmaya çalışarak bahçedeki banklardan birine oturdu. Hava güzeldi. Yavaş yavaş sonbahar bitiyordu. Anın tadını çıkarmak istercesine etrafı incelemeye başladı. Yapraklara, ağaçlara, gökyüzündeki bulutlara.. görebildiği her şeye bakmaya çalıştı. Gözlerini kapadı, temiz havayı ciğerlerine çekti. Usulca bıraktı..
Tam huzurla gözlerini aralamıştı ki "Sonunda buldum seni!" diye koşarak yanına gelen Minho'yu görmek, şu an isteyeceği son şeydi. Hera'nın istemsizce kaşları çatıldı. "Ben sana bir daha gelmemeni söylememiş miydim?" Minho, banka oturduğu gibi Hera'nın elini tuttu. Gözlerini vücudunda gezdirmeye başladı. "Tanrıya şükürler olsun, iyisin." Endişeli bir hali vardı.
Hera elini çekti. "Minho, hangi yüzle geliyorsun buraya sen? Siktir git buradan." Minho, tersleyen Hera'yı umursamadı. "Seni çok merak ett-" Hera, daha fazla konuşmasına izin vermemek için ayağı kalktı. Gitmek için adım atmıştı ki Minho önüne geçti. Yüzünü ellerinin arasına aldı. "Gelemediğim için özür dilerim. Hera, seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Ailem yüzünden böyle oldu. İzin vermediler bir türlü."
Hera, Minho'nun bahanelerini dinlemekten sıkılıp ellerini tuttu ve sertçe ittirdi. "Minho! Siktir git diyorum sana! Anlamıyor musun beni?!" Dönüp gideceği sırada bu sefer de kolundan yakalanmıştı. "Hera, beni böyle bırakamazsın." dedi. Kolunu çekmek istedi ama Minho bir türlü izin vermiyordu. "Beni anlaman gerek." Hera'yı kendine döndürüp sarılmak için kolundan çekti. "Lütfen Hera." Göğüsüne bastırdığı kızın saçlarını okşamaya çalıştı.
Hera, ne kadar ittirse de nafile, sadece kendi kendine can çekişiyor gibi görünüyordu. Minho aralarındaki mesafeyi iyice kapatmaya çalıştı. Hera kafasını eğerek, gücünü toparlamaya çalıştı ve tüm gücüyle kendini geriye doğru itlediğinde; dengesi sarsılan Minho birkaç adım gerilemişti. O aradaki boşluğu dolduran şey ise Yoongi'nin bedeni olmuştu. Hiç düşünmeden Minho'nun yüzüne geçirdiği yumrukla beraber, karşısındaki çocuk yerle yeksan oluvermişti.
Yoongi, yere düşen Minho'nun üzerine oturup, onu daha fazla yumruklamaya başladı. Gözü dönmüştü. Hera'ya zorla dokunması, sarılması, yüzünü avuçlaması.. onu çıldırtmıştı. Sinirden önünü göremiyordu. Tüm gücüyle altındaki çocuğu yumruklamaya devam ediyor ve sadece "Orospu çocuğu! Ölmek mi istiyorsun?!" diye dişlerini sıkarak bağırıyordu. Yoongi'yi uyandıran şey ağlayarak havadaki elini tutan Hera olmuştu. "Yoongi, yapma." demişti cılız bi' ses.
Yoongi'nin gözleri Hera'yı buldu. Eli havada asılı kalmış bir şekilde Hera'nın yüzünü inceliyordu. Dudaklarından dökülen ismini duyması tüylerini diken diken etmişti. Minho'nun yakasında olan diğer elini de çekerek ayağı kalktı. Havada olan kolunu yavaşça indirdi ve hala elini tutan Hera'nın titreyen elini kavradı. "Korkma, geçti. Bir şey yapmıyorum, bak bıraktım onu." dedi.
Hera, Yoongi'yi duymamış gibi tir tir titriyordu. Kendinde değil gibiydi. Bir noktaya odaklanmış öylece duruyordu. Yoongi, yüzüne gelen saçlarını alnından uzaklaştırarak Hera'ya nefes aldırmaya çalıştı. "Beni duyuyor musun?" diye sakince sordu. Yanıt alamayınca arkasındaki ağzı yüzü kan içinde olan Minho'ya döndü. "Bana bak piç kurusu, seni bir daha bu kızın yakınında görürsem kendini öldü bil."
Ardından yeniden Hera'ya döndü, kolundaki serumu çıkarttı. Şefkatle "Götürelim seni buradan." dedi. Onu kucağına aldı ve hastanenin içine doğru ilerledi. Asansöre bindiler. Yoongi, gözlerini yavaşça kucağındaki kıza indirdi. İyi olduğundan emin olmak için onu incelemeye başladı. Bir yeri kanadı mı? Nasıl hissediyor? İyi mi? Canı acıdı mı?.. Kafasında bir sürü soru vardı.
Asansörün kapısı açılınca Yoongi, küçük adımlarla Hera'nın odasına ilerlemeye başladı. Hera, gözlerini kapatmış yatıyordu ve huzurlu görünüyordu. Onu rahatsız etmemek için saatlerce böyle durabilirdi. Düşüncelerinden kurtulup, kucağındaki içi titreyen bedeni yatağına bıraktı. Onu rahatlatmak istercesine "Hemşireyi çağıralım, serumunu değiştirsinler. Sakinleştirici de verirler. İyi olursun." dedi.
Ardından gitmek için döndüğünde Hera, Yoongi'nin elini tuttu. Sessizce "Teşekkür ederim." diye fısıldadı. Yoongi'nin boğazı düğümlenivermişti. Yutkundu. Derin bir nefes aldı, elini tutan elden kendini kurtardı ve odadan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALGOPHOBIA
Fanfic[ANGST!] "Ben bir kabus gibiydim ve sen de bundan farksız sayılmazdın." Not: Bu kitapta yaşanan şeyler tamamen kurgudur. Psikolojik problemler ciddiye alınmalıdır ve mutlaka bir uzmandan yardım istenmelidir. Sorunlu bir kişiliğe/hayata sahip olmak ö...