Geçenlerde bir buçuk ayını tamamlayan Yoongi taburcu olmuştu. Şimdi ise iki aydır burada olan Hera, taburcu olmak üzereydi. Eşyalarını topluyordu. Son parçayı da koyduktan sonra çantanın fermuarını kapadı. Bayan Lee'ye veda etmek için onun yanına gitti. Onu gören Lee, kocaman gülümsedi ve Hera'yı kucakladı.
"Son görüşmemiz olmayacak biliyorsun dimi?" Büyüğünün sırtını patpatladı ve "Hıhım, biliyorum unnie." dedi. Birkaç dakika daha konuştular ve Hera çıkış işlemleri için verilen birkaç kağıdı imzaladı. Hastanenin kapısından çıktığında etrafa baktı. Artık özgürdü.
"Pekala Hera, bakalım şimdi ne bok yiyeceksin?"
***
Hera, evine gelir gelmez sıcak bir duş almıştı. Bu evde durmak ne kadar ona kötü şeyler hatırlatsa da en azından evindeydi. Giyinmek için yatağının kenarındaki kıyafetlerini aldı. Bazanın ucuna oturdu. Kendini kurularken vücuduna baktı. Sevilme ihtimali zaten çok azdı ve şimdi de işin içine korkutucu izler girmişti. Artık herkes ona iki kat ön yargılı olacaktı.
Havlusunu bırakıp avuç içlerinde parmaklarını gezdirdi. Kolları, bacakları, boyun ve omuz kısımları.. baktıkça kötü hissetti. Kendinden biraz daha nefret etmeye başlamıştı. Hazırladığı kıyafetleri zar zor giyindi, saçlarını taradı ve öylece bıraktı. Birkaç şeyi daha hallettikten sonra bahçesine çıktı.
Koltuklardan birine yerleşti. Hava soğuktu ama onun içi daha soğuktu. Etkilenmemişti. Onun yüreği buz gibi olmuştu zaten. Ruhu körelmişti. Elleriyle yüzünü kapattı ve kendine gelmeye çalıştı. Öne gelen saçlarını geriye attı ve cebinden sigarasını çıkardı. Soğuktan dolayı şişen, kızarmış dudaklarının arasına bir dal yerleştirdi. Sigarasını yaktı ve derin bir duman çekti.
Sıcak duman soğuk havayla karışırken düşündü. Şu koca Dünya'da yapayalnızdı. Siktiğimin evreninde yalnızdı ve bundan bıkmıştı. Bu hayatın anlamını bulamayışı, onun benliğini yitirmesine sebep olmuştu. Kendini kaybetmişti hayatı yaşamak için.. Düşüncelerini bölen bahçesindeki hareketlenmeydi. Bıkkınlıkla kafasını kaldırdı.
"Derdin ne ise, çabuk söyle ve git."
"Derdim sensin."
"Onu biliyoruz. Başka?"
"Sana onun peşini bırakmanı söylemiştim. Ama sen bizi asla dinlemiyorsun. Hep burnunun dikine gitmeye bayılıyorsun." Yaklaştı ve "Söylesene Hera, illa seni kendi ellerimle mi öldüreyim?" dedi.
Hera, karşısındaki adamın bakış açısına girmesi için kafasını kaldırdı ve alayla "Ben biraz beceriksizim doğru, bir de sen dene istersen." dedi. Adam, Hera'ya doğru eğildi ve çenesini tuttu. "Seni küçük fahişe, hiç gözün korkmuyor değil mi?"
Hera, adamın elinden kurtulmak için kafasını geri çekti. "Bu gidişle sen ölecek gibisin." Sabrı taşan adam, Hera'yı kolundan tuttuğu gibi çimenlere fırlattı. Yere kapaklanan Hera, kollarından destek alarak kalktı. "Bana bir daha dokunursan seni buna pişman ederim."
Adam, Hera'ya doğru adımladı ve yüzünü tutup, sıktı. "Seni sikerek öldürmemi istemiyorsan kapa çeneni!" Hera, daha fazla dayanamadı ve adamın karnına tekmeyi geçirdi. Sendeleyen adamın kafasına bir tekme daha attı ve koşarak evden ayrılmak için bahçeden çıktı.
'Daha siktiğimin evinde ilk günüm ve bela asla peşimden ayrılmıyor.' diye düşünerek kendine gidecek bir yol bulmaya çalıştı. Ama mahallenin çıkışına kadar hiçbir ara sokak yoktu. Bu mahallede sokağı bırak insan yoktu. "Millet birbirini öldürse kimsenin ruhu duymaz, hay anasını sikiyim!" diyerek yol boyunca, asfaltta dümdüz koşmaya başladı.
Adam peşinden bağıra bağıra gelmeye devam ediyordu. Hera, dört ya da beş ev kadar koştu. Onu durduran şey havaya ateş edilmesiydi. Adam uyarı için silahı ateşlediğinde, Hera olduğu yerde kaldı ve bir süre kıpırdamadı. Önüne yavaşça döndüğünde, adam bağırarak ona yaklaşmaya başladı. "Yeter artık, benimle taşak geçmeyi bırak! Bu gece ikimizden biri ölecek anladın mı beni?!"
Hera, adamın ona yaklaşmasına izin verdi. Kıpırdamıyordu. "Nedense içimden sana istediğin şeyi vermek gelmiyor. Bence sen öl, Dünya bir orospu çocuğundan daha kurtulur." Adam, Hera'nın hala onunla alay etmesine dayanamayarak; onu boynundan kavradı ve silahı kafasına dayadı. "Ama sen ölürsen Dünya daha büyük bir orospudan kurtulacak!"
Dişlerinin arasından tıslayan adama gözünü bile kırpmadan bakmaya devam etti. Silahın ucunu kavradı ve kafasına iyice yasladı. "Hadi sık! Taşakların yiyecek mi bakalım?" Bekledi. Cevap ya da herhangi bir tepki alamadı. Tüm gücüyle bağırdı. "HADİSENE OROSPU ÇOCUĞU, ÇEK ŞU TETİĞİ!"
Yine bir tepki alamayan Hera, seri bir hamleyle silahı adamın elinden aldı ve ona doğrulttu. "Siktiğimin beyinsizi şansın varken beni öldürmeliydin! Şimdi senin yüzünden bir de katil olacağım! Aptal herif!"
Duyduğu silah sesini yeni algılayan ve avazı çıktığı kadar küfür edip bağıran davarların kim olduğuna bakmak için penceresinin perdesini aralayan Yoongi; Hera'yı elinde bir silahla, karşısında duran adama bağırarak küfürler yağdıran bir halde görmesiyle beraber dona kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALGOPHOBIA
Fanfic[ANGST!] "Ben bir kabus gibiydim ve sen de bundan farksız sayılmazdın." Not: Bu kitapta yaşanan şeyler tamamen kurgudur. Psikolojik problemler ciddiye alınmalıdır ve mutlaka bir uzmandan yardım istenmelidir. Sorunlu bir kişiliğe/hayata sahip olmak ö...