Yoongi, gördüğü şeyi algılamaya çalışırken; bir yandan da ayakkabılarını giymeye çalışıyordu. Hera'yı gördüğünde bir anlığına beyni duruvermişti. Kendi kendine konuştu: "Ne sikim dönüyor burada Tanrı aşkına?!" Vakit kaybetmeden, vestiyerde asılı duran anahtarlarını alıp evden koşarak çıktı.
Hera, adam fark etmeden silahın emniyetini kapadı. Onu vurmak istemiyordu. Kimseyi vurmak istemiyordu. Başında yeterince problem vardı. Bir de bu aptalı öldürüp hapise girmeyi göze alamazdı. Uğraştığı onca bela yetmiyormuş gibi şimdi de bu çıkmıştı başına.
Hera, ne yapacağını düşünürken; karşısındaki adam boş sokakta yankılanan ayakkabı seslerini duymuştu. Odağı dağılan adamı fark eden Hera, nereye baktığını anlamak için kafasını çevirdiğinde; gördüğü bedenle dona kaldı. "Siktir, bi' bu eksikti."
"Hera! Neler oluyor burada? Bu adam da kim?" Yoongi'nin yüz ifadesi sert görünse de Hera için endişelenmişti.
"Asıl sen kimsin amına koyayım?"
Tanımadığı adamın onunla böyle laubali konuşmasına sinirlenen Yoongi, adamın üzerine yürüyecekken; Hera, onu kolundan yakalayıp yanına doğru çekti. "O tarafa gitme Yoongi, yanlışlıkla vurulma, bir de senle uğraşamam."
Yoongi, kaşlarını çattı ve Hera'ya dönerek sessizce konuştu. "Ne saçmalıyorsun Hera? Ne vurulması? Kimse kimseyi vurmayacak." Adamın konuşmasıyla beraber ikisinin de bakışları tekrar aynı noktayı buldu. "Yoongi denen şerefsiz sen misin lan?!"
Yoongi, adamın üstüne doğru adımladı. Ağzını yüzünü dağıtmaması için hiçbir sebep kalmamıştı artık. "Evet, benim. Ne oldu birader?" Hera, onu durdurmak istercesine Yoongi'nin önüne geçti. "Senin derdin benimle Juwon, onu bu işe karıştırma." Hera, her ne kadar Yoongi'yi korumak istese de; açıkçası Yoongi'nin onu pek taktığı söylenemezdi. Sadece olanları anlayana kadar sakin kalmaya çalışıyordu. Sebebini bilerek dövmek; onun için daha zevkli olurdu.
Juwon kahkaha atarak karşısındaki ikiliye baktı. İkisini de paramparça yapmak için can atıyordu. "Kardeşimi hastanelik eden orospu çoçuğunu koruyacağın hiç aklıma gelmezdi. Minho'nun senin için önemli olduğunu sanıyordum." Juwon'un dediği şeyle beraber; Yoongi'nin kafasındaki parçalar yerine oturmuştu ve olayın ne olduğunu nihayet anlamıştı.
Bu adamın derdi Minho'yu dövmesiyle ilgiliydi. Onu bulamadığı için de Hera'dan hıncını çıkarmaya çalışıyordu. Ancak kaderin cilvesine bak ki; aradığı insanı çoktan bulmuştu. Yoongi, Hera'nın arkasında kalan kafasını yana yatırdı ve histerik bir şekilde gülümsedi. "Seni de edebilirim istersen?"
Hera, hakimiyeti sağlamaya çalıştıkça, Yoongi yangına körükle gidiyordu. Ortalığın daha da gerilmesini önlemek amacıyla Hera; iki eliyle tuttuğu silahı bıraktı ve sol eliyle arkasında duran Yoongi'yi uzaklaşması için itledi. "Yoongi! Tanrı aşkına, git buradan!" Ancak Hera'nın gücü Yoongi'nin vücudunu kıpırdatmaya yetmemişti. Yoongi, Hera'yı görmezden gelerek: "Utanmıyor musun lan bir kıza vurmaya? Gücün ona mı yetiyor? Götün yiyorsa gel hadi!" dedi.
"Kardeşime zararı dokunan herkesi tek tek öldürürüm gerekirse. Kadın-erkek bana hiç fark etmez!"
"Asıl kardeşin bana zarar veriyor aptal herif! Bunu ne zaman anlayacaksın sen?!"
Hera, ona bağırdığında; Juwon artık yerinde durmaktan bıkmıştı. Üzerlerine doğru yürümeye başladı. Hera, onu uyarmak için silahlı olduğunu tekrar belirtmeye çalıştı. "Yaklaşma yoksa vururum!"
"Minho kimseye zarar vermez! ANLADIN MI BENİ?!"
Juwon'un çok bilmiş hastalıklı tavırlarına daha fazla dayanamayan Yoongi de artık onun üstüne yürümeye başlamıştı.
"Ulan orospu çocuğu, kardeşinin yediği boklardan haberin var mı senin?!"
"JUWON! ONA DOKUNURSAN SENİ BUNA PİŞMAN EDERİM!"
Juwon onu dinlemiyordu, Yoongi de aynı şekilde. Birbirlerinin yakasına yapışıp dövüşmeye başladıklarında; Hera, onları ayırmak için silahı beline soktu ve aralarına girdi. O arbedenin içinde yumruklarını sallayıp duran Yoongi'yi kollarından yakalamaya çalışırken; bir anlığına Juwon'a arkasını dönmüştü. Bunu fırsat bilen Juwon, Hera'nın belindeki silahı aldı.
Onlara doğrulttu ve kapalı olan emniyetini açtı. "Benim şakam yok Hera, yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz! Kimse benim kardeşimi üzemez!"
"Juwon! Bak, beni dinle! Beni götürmene izin vereceğim. Bana ne istiyorsan yaparsın, Yoongi'yi bırak tamam mı? Seninle geleceğim."
Yoongi, yanındaki kızın kolunu kavradı ve "Hera! Hiçbir yere gidemezsin!" dedi.
Hera, Yoongi'ye baktı ve burukça gülümsedi. Yoongi'nin vurulmasına izin veremezdi. Bu bencilliği yapamazdı. O yüzden ellerini havaya kaldırdı ve yavaş yavaş Juwon'a doğru adımlamaya başladı. Ancak daha üç adım atamadan; Yoongi, tekrar kolundan tutup onu kendine doğru çekmişti. Karşısındaki adama işaret parmağını uzattı ve tehditkar bir şekilde salladı.
"Taşakların yerse o silahı bırak, teke tek gel. Ha, yok benim taşaklarım yemiyor dersen birazdan götüne sokacağım o silahı bilesin."
Artık olaylar karışmıştı. Hera ne yapacağını bilmiyordu. O kadar çaresiz ve köşeye sıkışmış hissediyordu ki... Herkes çok kızgın ve gergindi. Bir anda Yoongi ile Juwon tekrar birbirlerine girdiklerinde Hera da onları durdurmak için elinden geleni yapmaya başladı. Ama iki erkeği nasıl tek başına durdurabilirdi ki? Düşündü. Telefonu bahçede kalmıştı. Polisi de arayamazdı. Bağırsa -sanki bağırmıyorlarmış gibi- zaten kimse gelmezdi.
Gözlerindeki yaşlara hakim olmaya çalışarak Yoongi'yi korumaya çalışıyordu. 'Benim yüzümden zarar görmesine değmez.' diye düşünüyordu.. Kafasındaki sesler ona tonlarca şeyler söylerken; Yoongi, Juwon silahı tekrar kaldırınca silahı ucundan yakaladı.
Yoongi, silahı almaya çalışırken; Hera daha çok gerilmişti. Elleri titremeye başladı. Biliyordu, -yanılmasına imkan yoktu- kesin biri vurulacaktı. Silahla oyun olmazdı. Cesaretini toplayıp tam o da silaha atılmıştı ki iki ses duyuldu; birincisi Minho'nun "DURUN!" diye bağırmasıydı, ikincisi ise silahın patlama sesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALGOPHOBIA
Fanfiction[ANGST!] "Ben bir kabus gibiydim ve sen de bundan farksız sayılmazdın." Not: Bu kitapta yaşanan şeyler tamamen kurgudur. Psikolojik problemler ciddiye alınmalıdır ve mutlaka bir uzmandan yardım istenmelidir. Sorunlu bir kişiliğe/hayata sahip olmak ö...