Hera derin bir nefes aldı. Kurumuş dudaklarını ıslattı ve söze nereden başlaması gerektiğini düşündü. "Sanki.. her şey-" duraksadı. Parmaklarıyla oynamayı bırakıp iki elini de birbirine kenetledi. Düğümlenen boğazından dolayı konuşamıyordu. Ona acı veren o kelimeleri tamamlayabilmek; ölmekten daha beterdi.
"Sanki her şey benimle başladı."
Yerinde huzursuzca kıpırdamadan duramıyordu. Hera'nın endişesini gören doktoru güven verircesine konuştu: "Zorlanmak senin de hakkın. Güçlük çekebilirsin. Duygularını tercüme edemeyebilirsin. Yaşadığın hisler için kendine kızma ve seni anlamama izin ver."
Hera, dolan gözlerinden yaşlar akmasın diye kafasını yukarı kaldırdı. Fark etmeden dişlediği dudağını serbest bıraktı. "Dünya'da kendini bir fazlalık gibi hisseden zavallıdan başka bir bok olamadım. Hiç değişmedi. Ben fazlalıktım, ben insanlara yüktüm. Haklıydım. Hayat ilerledikçe, zaman bana doğru düşündüğümü gösterdi. Yanılmıyordum. Ben gerçekten de düşündüğüm şeylerden ibarettim."
Bir solukta söylediği şeyleri içinde hazmetmeye çalıştı. Ortalık bir an olsun sessizliğe bürünmüştü. Odanın ardındaki hastane koridorunda bile ses yok gibiydi. Ya da Hera'nın yine kafası uğulduyordu.. Her şey boğuk bir hal aldı.
Gözlerini kapadı. Sadece birkaç dakika da olsa sessizliğin tadını çıkarmaya çalışıyordu. Kafasındaki seslerin susmasına o kadar ihtiyacı vardı ki; On saniyelik bir sessizlik bile ona on yıl gibi geliyordu.
Sahi, herkes için biraz böyle değil midir hayat?
Koşuşturmacalar, mücadeleler, sorumluluklar, zorunluluklar derken; perişan olan ruhunuzun biraz bulduğu sessizliği, sakinliği doya doya kullanmaya çalışması.. Hayatın, ruhunuza ve kalbinize bıraktığı yaralar sizi tükettikçe; yaşama sevincinden biraz daha uzaklaşıyorsunuz. Umutlarınız tükeniyor, hayal kuramaz hale geliyorsunuz.
Bitiyorsunuz..
Hepimiz aslında içimizde bir köşede yüzleşemediğimiz duyguların, yenildiğimiz mücadelelerin, hiçe sayıldığımız anların esiriyiz.
"Hera? İyi misin? Devam etmek istemezsen, seansı burada bırakabiliriz." demesiyle Hera, transtan çıkmış gibi hissederek kafasını kaldırdı. "Özür dilerim, dalmışım.." Doktor sorun yok der gibi ona bakmaya devam etti. Hera, daha önce karşılaştığı hastalardan biraz daha farklıydı. Klasik görünmüyordu. Gerçekten zor zamanlar geçirmişti. Boş dolduruşlarla, düşüncelerle değil de, ona gerçekten öyle davranıldığı için kendini suçluyordu.
"Sevgisizlik.. çok kötü bir şey. Hatta tehlikeli.." Kafasını kaldırdı ve doktorun gözlerinin içine baktı. "Sadece bir kişi bile olsa; biri beni karşılıksız, olduğum gibi ve kusurlarımla sevsin istedim. Ama biliyordum, ben asla o kadar sevilecek ve önemsenecek biri değildim. Basittim." Artık ağlıyordu. Gözyaşları istemsizce akıvermişti. Titreyen dudaklarını, gizlemek için birbirine bastırdı.
Doktor, "Pekala Hera, şimdi bana öyle biri olmadığına neden emin olduğunu söyleyebilir misin?" dedi. Hera kafasını aşağı yukarı salladı. Burnunu çekti ve devam etti. "Sizce sevilmeyi hak eden biri olsaydım; bu halde olur muydum? Şizofren değilim sonuçta. Biri beni sevmiş olsaydı, şu an avuç içlerime kadar dikişli bir halde karşınızda ağlıyor olmazdım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALGOPHOBIA
Fanfiction[ANGST!] "Ben bir kabus gibiydim ve sen de bundan farksız sayılmazdın." Not: Bu kitapta yaşanan şeyler tamamen kurgudur. Psikolojik problemler ciddiye alınmalıdır ve mutlaka bir uzmandan yardım istenmelidir. Sorunlu bir kişiliğe/hayata sahip olmak ö...