Gecenin ufak bir tartışmayla bitmesiyle birlikte Miran Ağa Kadir'i bekleme gereği bile duymadan arabaya yönlendirmişti beni. Aramızdaki gerginlik yüzünden nasıl davranacağımı bilemediğimden yol boyu pek konuşmamış, kollarım göğsümde bağlı bir şekilde camdan dışarıyı izlemiştim.
Çok az içki içmiş olmama rağmen bir tuhaf hissediyordum. Bu kadarının beni etkilemeyeceğini biliyordum ama psikolojikti sanırım. Midem kasılıyor, vücudum titriyordu. Alkol yerine Miran'ın etkileri de olabilirdi tabii.
Evin önünde durduğumuzda hiçbir şey söylemeden indim arabadan. Ne ara yanımıza geldiğini anlayamadığım iki kişi Miran'a koşarken ben doğruca bahçeye girmiştim. Bu adamın çalışanları neden bu kadar iyiydi? Miran için öl deseler öleceklerdi neredeyse.
Kaldığım odaya ulaşır ulaşmaz üzerimdeki süveteri çıkardım. Gömleğimin birkaç düğmesini açıp rahatça nefes alırken başımı geriye yatırmış, gözlerimi kapatmıştım. Rahatlamak için duş almak istiyordum ama biraz erteleyecektim bunu.
Şu an sadece dinlenmek istiyordum.
Su içmek için odamdan çıktığımda Miran eve daha yeni giriyordu. Elindeki telefonu bir kenara bırakıp ceketini çıkarttı. Çatık kaşlarım altından baygın bakışlarımı gönderdim ona. Bana kızmasının ve yol boyunca konuşmamasının tribini elbette atacaktım.
Bu hakkı kendimde nasıl bulduğumu sormayın. Buluyordum işte.
Peşimden geldi. Dikkat çekmemeye çalışmak gibi bir amacı da yoktu. Baya baya hemen ardımdan adımlamış, mutfağa gelince de buzdolabını açarak soğuk bir şeyler aramaya başlamıştı.
Ben suyumu içerken dolapta gördüğü şeyler onu tatmin etmemiş olacak ki sertçe kapattı. Zaten nazikçe kapatsaydı şaşırırdım. Adamın doğası böyleydi.
Hemen yandaki dolabı açtı. Alkollü bir şeyler aradığını anlamıştım artık. Sadece kendine almasını beklerken iki kadeh çıkartması şaşırtıcıydı. Kırmızı şarabı özenle doldururken onu izlemiyormuş gibi davranmaya çalışıyordum ve bu çok zordu.
Su bardağımı bıraktım tezgaha. Mutfaktan çıkmaya yeltendiğimde "Ege." dedi, tok bir sesle. Siyah gömleğinin düğmelerini açmış, pürüzsüz tenini gözler önüne sererek elinde iki kadeh şarapla bana dönen bir Miran Ağa vardı karşımda, nasıl sakin kalabilirdim ki?
"Hm?"
"Bana eşlik etmeyecek misin?"
Sanki Kadir'in onu azarlayışı aklına gelmiş gibi kendisiyle gurur duyar bir edayla dikleşmişti duruşu. O an aklından bunun geçtiğine, hatta bu cümleyi kurmayı başardığı için sevindiğine yemin bile edebilirdim.
"Ay, görmemişim..." umursamıyormuşum gibi omuz silktim. "İçeri geçelim." bana ait olan kadehi elinden bile almadan mutfaktan çıktığımda birkaç saniye boyunca olduğu yerde kaldı. Şaşırdığını biliyordum.
Muhtemelen hayatı boyunca kimseye istediği bir eşyayı dahi uzatma kibarlığı göstermemiş olan Miran Ağa, benim içkimi de taşıyarak geldi salona. Hemen yanımdaki yerini alırken elindekileri dikkatle önümüzdeki sehpaya bıraktı. Bu kadar uysal olması tuhaftı ve hoşuma gidiyordu.
"Sever misin?" gözleriyle içeceklerimizi işaret etti.
"Evet." rahat olabilmek için arkama yaslandım, o ise bana dönük olabilmek için hafif çapraz oturmuştu. "Kadir'i orada bıraktık resmen."
"Kendisi de gelebilir."
"Ama haber bile vermedik."
"Kadir benim çalışanım, Ege. Hareketlerimi bildirmek zorunda olduğum biri değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ağa • [bxb]
Teen FictionSoyunu devam ettirmek zorunda olan bir ağaydı o. Bir erkeğe aşık olarak hayatının hatasını yapmıştı.