Miran, parmakları arasında tuttuğu bardağı kırmak üzere olduğunu fark ettiğinde, Ege kalabalığın ortasında tüm güzelliğiyle dans ediyordu.
Bu çocuğun farklı bir enerjisi olduğunun ilk zamanlardan beri farkındaydı. Zaten onca şeyi de bu enerjiye kapılıp inkar etmeye çalışırken mahvetmişti. Tam da şu an, gecenin ilerleyen saatlerinde iyice sarhoş olup cesurca hareket etmeye başlayan genç oğlan, neden elinin ayağının dolaştığının kanıtı gibiydi.
Terlediği için alnına yapışan saçları hala bukle bukleydi, her hareketinde savrulup güzel suratını ortaya çıkarıyordu. Boynunu süsleyen inci kolyesi, siyah deri şortu ve dudaklarındaki yaramaz gülümseme, Miran'ın sabrını zorlayacak kadar hoş bir görüntü çıkarıyordu ortaya.
Burası daha önce geldiği kulüplere benzemiyordu. Etraftaki eşcinsel çiftler, bir gay barda olduklarını düşündürecek kadar fazlaydı. Bunu sorun etmiyordu ama gay barda olmaları demek, Ege'yi izleyen aç heriflerin çoğalması demekti.
Miran, kıskançlığın getirdiği öfkeyle burnundan solurken Ege'yi beğeniyle süzen hiç kimseyi iyi niyetli olarak nitelendiremezdi. Çıldırmak üzereydi. Belini kıvırarak dans edip, dibinden bir saniye bile ayrılmayan kıza sarılırken öyle tatlı kıkırdıyordu ki, Miran bir ara kulübü kapatmayı dahi düşünmüştü.
Tam şu an, dışarı çıkıp hava almaya ihtiyacı vardı ama bulunduğu yerden ayrılamıyordu. Ege'yle tanışmaya gidecek olan birkaç adamı Kadir'e hallettirmişti, eğer gözünü ayırırsa kimin yanına gideceğini öğrenemezdi.
Oturduğu yerde biraz daha yayıldı. Her zamankine göre rahat giyindiği için bacaklarını kolaylıkla aralamış, bol tişörtünün de kırışmasına sebep olmuştu. Aldırmadı. Genel olarak nasıl gözüktüğünü umursayan biri değildi zaten ama son zamanlarda kendini beğendirmek isteyeceği tek bir kişi vardı.
Bu hisler, kalbinden taşıyordu. En azından Miran, Ege'ye yaklaşamadığı, uzaktan izlediği ve özleminden delirdiği her saniye böyle hissediyordu. Bir barışabilse dünyaları ayakları altına sererdi. Bir dediğini iki etmez, mutlu olması için uğraşıp dururdu. Dışardan bakıldığında baskın taraf olarak gözükse dahi, bir ilişkiye başlayabilirlerse tüm ipleri Ege'ye vermeye hazırdı.
"Ağam, iyi misiniz?"
"Çok iyiyim." Ege böyle dikkat çekerken iyi olması mümkün müydü? "Ne zaman oturmayı planlıyor bu çocuk?"
"Oturmayı planlamıyor gibi..."
Cümlesinin sonunda Ege'nin dans edişine karşı ıslık çalmak istedi ama daha dudaklarını büzdüğü an bunu anlamış gibi kendisine dönen öfkeli gözlerle kalakaldı.
"Seni dinler belki, eve gitmeye ikna mı etsen?"
"Ağam...Ege beni dinlemez. Bilmiyor musunuz onu?"
"Git ve şansını dene Kadir."
İşittiği öfke dolu sesle bunun bir istek değil, emir olduğunu anlayarak kalktı yerinden. Bu sırada 'Ulan Ege...' diye geçiriyordu içinden. 'Senin yüzünden canımızdan olmasak bari.'
Kalabalığın arasına girmek zor olmadı. Bir şekilde ilerleyip Ege'nin koluna dokunmak isterken önünde beliren beden, irkilmesine sebep oldu. Simsiyah saçları olan, yanakları içkiden dolayı kızarmış ve genişçe gülümseyen biriydi. Işıkların gözünü kamaştırmasına izin vermeyip düzgünce baktığında anladı Ege'nin yakın arkadaşı olduğunu.
"Hah, kardeşim. Ege'yi göndersene bana."
"Kardeşim?" diye mırıldandı Osman. "Bu kelimeyi hak edecek bir şey yaptığımı sanmıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ağa • [bxb]
Teen FictionSoyunu devam ettirmek zorunda olan bir ağaydı o. Bir erkeğe aşık olarak hayatının hatasını yapmıştı.