Huzursuzluk

9.6K 962 439
                                    

Saçlarımı düzeltip bandanamı bağladıktan sonra odadan çıktığımda akşam yemeği saatlerinde kesinlikle bir değişim yapılması gerektiğini düşünüyordum. Bu konakta anlamlandıramadığım şeylerden birisi hep beraber yemek yeme zorunlulukları varmış gibi davranmalarıydı ve bunu öyle anlamsız saatlerde yapıyorlardı ki ben daha acıkamadan öbür öğünün sofrası kurulmuş oluyordu.

Mihriban Hanım, Miran'ın annesi, gerçekten dünya tatlısıydı. Çalışanlarına ve misafirlerine karşı belli bir mesafesi vardı ama beni daha şimdiden aileden birisi olarak görmüş, son derece sıcak yaklaşmıştı. Bu tatlılığıyla nasıl bir otorite oluşturmuştu da onu gören herkes mum gibi oluyordu cidden anlayamıyordum.

Benim arka bahçeye geçmemle eş zamanlı olarak Miran ve Kadir de bahçe kapısından giriş yaptı. Göz göze geldiğimiz an dudaklarımı birbirine bastırarak tebessüm ettim. Buradaki birinci haftamız bitmek üzereydi ve her şey yolunda sayılırdı.

"Hoş geldiniz Ağam, buyurun."

Önünde saygıyla eğilen adama aldırmadı. Sofraya oturmaya hazırlanan annesine bakıp "Üzerimi değiştirip geliyorum." dedi sadece. Ardından bana baktı ve kaşlarını havalandırdı. Bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordum artık.

"Geç kalma oğlum, misafirlerimiz de olacak."

"Kim geliyor yine?" Miran'ın en küçük kardeşi olan Defne homurdanarak geçti yanımdan. Uzun uzun oturup konuşma şansım olmamıştı ama tanıdığım kadarıyla diğerlerinden daha farklı bir karakteri vardı. "Bir gün de tek başımıza yesek şu yemeği."

Mihriban Hanım, kızına karşı 'Sanki odandan çıkıyorsun.' tarzı bir konuşma yapmaya başladığı esnada ben Miran'ın peşinden içeri doğru adımlamıştım. Her akşam olduğu gibi merdivenleri peş peşe çıkarken yanımdan gelen Kadir'e bakıp göz kırptım.

"Gergin gibisin?"

"Ağam sağ olsun." Miran duymasın diye inanılmaz kısık bir tonda konuşuyordu. "Tüm hıncını benden çıkardı da."

"Sinirli mi şu an?"

"Değildir, benden çıkardı diyorum ya."

"Üzülüyorum sana ya." söylediklerime tezat olarak sırıttım. Kadir cidden Miran'ın her dediğini yapıyor, her işine koşuyor, yetmiyormuş gibi bir de sinirini çekiyordu.

"Bu kadar yıpratma kendini." dedi, sırıtmama karşılık yüzünü buruşturarak.

Miran'ın odaya girmesiyle ben de hızlıca girip kapıyı arkamızdan kapattım. Ne olur ne olmaz mantığıyla kilidi çevirip içeri doğru adımladım. Miran, her zaman olduğu gibi ilk ceketini çıkartıp bir kenara atmış, gömleğinin düğmelerini açmaya başlamıştı.

Odası epey büyük olmasına rağmen oldukça sade dizayn edilmişti. Tam ortada bulunan çift kişilik yatağı ve sol duvarı kaplayan gardırobu dışında camın önünde bulunan küçük bir oturma grubu vardı. Çalışma odası ayrı bir yerde olduğu için odaya sadece uyumak için geliyor gibi bir şeydi.

Ellerimi pantolonumun arka ceplerine yerleştirip ağır adımlarla kendi halimde yürümeye başladım. Tam da tahmin ettiğim gibi Miran altına bir eşofman giyer giymez bana dönmüş, belime sardığı kollarıyla kendine çekmişti.

"Sorun ne yavrum?" geriye adımlayarak kırmızı işlemeleri bulunan koltuğa oturdu ve tek dizine çekti beni. "Gel kucağıma."

"Canım sıkılıyordu, tam vaktinde geldin." bir kolumu boynuna sararak geniş uylukları üzerinde rahat bir pozisyon aldım. Son günlerde bana dokunmadan yapamıyormuş gibi sürekli temas edip duruyordu ve bu durumlara alışmaya başlamıştım artık. Sadece her seferinde ilkmiş gibi heyecanlanan kalbime engel olamıyordum.

Ağa • [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin