Depresyon

11.8K 1.2K 369
                                    

Osman'ın benim için aldığı boyalara bulanmış bir halde önünde bağdaş kurarak oturduğum tuvale tam da kafa karışıklığımı yansıtacak bir resim çizerken attığım her fırça darbesinde gözlerim doluyordu.

Ağlama hissini geçirmek adına birkaç saniye bekliyor, yeniden resmimi yapmaya devam ediyordum ve o kadar uzun bir süredir bu döngü devam ediyordu ki, normalde birkaç saat içerisinde bitirebileceğim resim tüm günümü almıştı.

Zaten günlerim bomboş geçiyordu, pek bir önemi yoktu.

Resim yapmayı küçüklüğümden beri severdim. Allah vergisi bir yeteneğim vardı ama bunu geliştirmek adına hiçbir şey yapmamıştım. Çünkü fırsatım olmamıştı.

On sekizime daha yeni basmıştım, yurttan ayrılır ayrılmaz da Berat abiyle tanışıp birden kendimi Miran Ağa'nın büyüsüne kapılmış bir halde bulmuştum ve her şey o kadar ani, o kadar hızlı gelişmişti ki ben yurttan çıktıktan sonra yaparım dediğim hiçbir şeyi yapamamıştım.

Hayata atılmak çok zordu. İş bulmak, bir düzen kurmak ve tüm bu sorumluluğun içinde hobilere vakit ayırmak...hepsi ciddi bir özen istiyordu. Ben ise yurttan ayrıldığımdan beri oradan oraya savrulmak dışında hiçbir şey yapamıyordum.

Bu yüzden kendime kızmıyordum. Çünkü bir şeyleri yoluna koyacak yeterli vaktim olmamıştı. Miran'dan ayrılıp Osman'ın evine yerleştiğimden beri ise kendimi dış dünyaya karşı çok daha savunmasız hale gelmiş gibi hissediyordum.

Sanki isteyen herkes beni incitebilirdi. İnsanlar tarafından kırılmam hiç zor olmazdı. Bir yerde çalışmaya başlasam dahi tutunamazdım ya da hobilerimle ilgilenmek için bir kurs bulmaya kalksam ödeyecek para bulamaz, kendimi kapının önünde bulurdum.

Özetleyecek olursam, herkes bana istediğini yapabilir gibi geliyordu ve bu duygu o kadar kuvvetliydi ki günlerdir dışarı dahi çıkmıyor, dünyanın vereceği zararlardan kendimi korumaya çalışıyordum.

"Naptın lan?"

Osman, saçlarını kuruladığı havluyla beraber salona geldiğinde koyu renkteki koltuğun üzerine oturmuş, etrafa şöyle bir göz gezdirmişti.

"Halının anasını sikmişsin Ege."

"Sileceğim, söz."

Gözlerini devirdi ve tuvaldeki resme baktı. "Ben duşa girmeden önce de böyleydi. İki çizik atsaydın bari."

"İlhamıma göre hareket ediyorum, sen anlamazsın."

"Ağlamaktan çizemiyorum diyemiyor da..." alaylı bir şekilde söylese de bu duruma kızdığını biliyordum. "Yemek yemeye çıkalım mı?"

"Yok, canım istemiyor benim."

"Ege, mal mısın amına koyayım?" yanımda diz çöktü Osman, elimdeki fırçayı alıp kenara bıraktı hızlıca. "Kaç gündür doğru dürüst yemek yemiyorsun, ne zamana kadar böyle gidecek bu?"

"Atıştırıyorum ben, endişelenme."

"Zaten zayıftın, daha da zayıflayacaksın."

"Osman." arkadaşımın ismini söyler söylemez gözyaşlarım dökülmeye hazırlandı ve sesim titredi. Başımı omzuna yasladım. "Bok gibi hissediyorum."

"Biliyorum." kolunun altına çekerek göğsüne yatırdı beni. Dudaklarını saçlarımda hissettim. Çocukluğumdaki gibi. "Kaç gündür karışmıyorum zaten sana ama artık toparlanman lazım. Böyle olmaz."

"Daha yeni bir hafta oldu."

"Çok yeni, anlıyorum. Ama o herif beş yıldızlı konağında bir elinde viskisi bir elinde nişanlısıyla gününü gün ederken sen kendini paralayamazsın."

Ağa • [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin