şarkı: lynyrd skynyrd, simple man
İki yıl önce patronum beni işe almadan önce bana birçok soru sormuştu. Ancak yalnızca iki tanesi hatrımda kalmıştı.
"Sana kim olduğun söylenmeden önceki kendini hatırlıyor musun?"
İlk başta şaşırıp kaldığımı ve oturduğum iskemlede öne kaykıldığımı hatırlıyordum. İş görüşmelerinde sorulan ilk 100 soru olmadığı için gözlerimi kırpıştırarak soruyu yeniden sormasını rica etmiştim.
Yeşillerinden geçen karanlık emareleri gizlemek istercesine başını eğmiş ve yinelemişti soruyu.
"Birileri sana kim olduğunu söylemeden ve sen o kişi olmaya çalışmadan önce, nasıl birisiydin?"
Ona kimse için birisi olmadığımı söylesem de inanmamıştı.
"Bu doğru değil. Herkes hayatının belli bir döneminden sonra, herkesleşir. Mesela çocukken pilot olmak istersin ama sonra matematiğinin kötü olduğunu anlarsın, insanlar sana pilot olamayacağını söyler ve sen de pilot olmak yerine memur olmayı seçersin."
Kalemi parmaklarında döndürüp başını CV'mden kaldırdı.
"Sen eskiden ne olmak istiyordun?"
Onun bu sorusu o kadar üzmüştü ki içimde bir yere oturmuştu sorusu. Nefessiz kalsam da zorla; Kahraman, demiştim.
Kahraman olmak istiyordum.
Yüzündeki ifade harmanlanırken ve duyguları tamamen taşlaştı sanırken dudakları iki yana kıvrıldı. Gözlerine bakmak ormana bakmakla eşdeğerdi ve gülüşü dahi iki zümrüt parçasının ışığını kesememişti.
"Hoşmuş." demişti Patronum. Neden diye sorsaydı, cevap veremezdim ama sormamıştı.
"Kimse seni izlemiyorken," demişti devamında. "Sen kimsin?"
Aklımda yer edinen ikinci sorusu da buydu. Kimse seni izlemiyorken, sen kimsin?
Gayriihtiyari; "Anlayamadım?"
"Soru yeterince açıktı Caner Bey."
Kolumdaki ve ensemdeki tüyler ismimi söylediği için ürperirken hızla düşünmeye çalıştım. Bu sorunun da iş mülakatında sorulmayacağına emindim.
"Bilmiyorum." dedim elimi enseme atarak. Zaman işliyordu ve tamamen aleyhimeydi bu durum.
"Düşünebilirsin. Hızlı cevap vermeni istemiyorum."
İşte bu tuzaktı, diye düşünmüştüm o an. Çünkü hiç bir patron, hızlı cevap istememezlik gibi bir şey istemezdi.
"Galiba mutluyum." demiştim onun sözde isteğinin aksine hızla yanıt vererek. "Kimse beni izlemiyorken, ben mutluyum. Rahat ve zararsızım. Haftasonları ormanda kamp yaparım mesela. O zamanlar ben mutluyum."
Dora'nın kalemi döndüren eli durdu ve masadaki kağıda bir şeyler karaladı.
"Mutluluğu tanımlayabilir misin?" diye geri bir soru sorunca küçük dilimi yutuyordum.
"Bir mahsuru olmazsa, bu soruları neden soruyorsunuz acaba?"
Dora sol yanağındaki gamzeyi ortaya çıkartacak bir gülüş bahşettiğinde öğleden sonra güneşi yüzüne vuruyordu ve saçlarındaki parlaklıkla yarışan gözlerini görünce yumruklarımı sıkmıştım.
"Sizi daha iyi tanıyabilmek için."
"Anlıyorum." Ellerim birbirine dolanmıştı ve kan akışını kesmek istercesine sımsıkıydı. "Mutluluk, kendimi kötü hissetmediğim zamanlardır bence. Bir şeyi başardığımda, en sevdiğim yemeği yerken, ormanda kamp yaparken hissettiğim duygudur mutluluk."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fake it til feel it [boyxboy]
RomanceKoskocaman bir şirketi yönetsen de bazen hayat istediğin gibi gitmezdi. Başı dertte olan patronuma akıl vereyim derken kendimi onun düzenlediği bir oyunun içinde bulmak hiç hoş değildi. Her sabah imdat çığlıkları atarak gittiğim işe, artık yalnızca...