Patronum henüz keşfedilmemiş bir tür sosyopattı ve bana sarılıyordu.
Patronumun bana tabu olduğu iki yıl içerisinde ona bazı zamanlarda dokunmak istemiştim. Çoğu zaman dileğim gerçek olmamıştı ancak bir keresinde, kaçırılmaya çalışıldığı bir zaman, onu bileğinden tutup kendime çektiğim bir zaman olmuştu. O an kulağımın dibinde ciyaklayan insanlar, arka fondaki öfkeli bağırışmalar önemini yitirmişti. Ve bu kolumun altında kaybolmuş adamın ne kadar savunmasız, değerli ve kırılgan olduğunu anlamamı sağlamıştı.
O zamandan sonra ona dokunmaktan ben de kaçınmaya başlamıştım. Çünkü onu bir şekilde inciteceğime emindim. Küçücük gibi geliyordu gözüme, sanki her an ona yanlışlıkla vuracakmışım, onu yaralayacakmışım gibi bir his vardı içimde.
"Üstünü çıkar." dediğinde ve gömleğini sıyırdığında tam da bu sebepten korkak bir bakış atmıştım.
"Buna gerek var mı?"
"Caner, ninemi gerçekten tanımıyorsun. Şu an bu söylediklerime şaşırıyorsun, biliyorum ama o bundan çok daha fazlasını yapacak." Beni inandırmak istercesine gözlerini büyütüp zümrüte benzeyen parlak gözleriyle beni baskıladı.
"İnan bana yapacak."
"Sadece tüm bunların," Elimle tişörtünün eteklerine tutundum. Başından çıkarıp atacaktı, şakasız.
"Sevgili olduğumuza nasıl inandıracak ki onu?" diye bitirdim cümlemi. O, tişörtünün eteğine tüy hafifliğinde tutunmuş elimi ittirdi ve mavi tişörtünü bir kerede başından sıyırdı.
"Şöyle olacak..." Gözlerim tişört başından çıktığı an yüzünden boynuna, boynundan bir deri bir kemik omuzlarına indi. Güneş görmemiş vücudu mermer beyazlığında, bir heykelinki kadar pürüzsüzdü. Asla sağlıklı bir incelik olduğunu düşünemeyeceğim tarzda kaburgalarını görebiliyor olmam nefesimi kesti.
"Hey!" Parmağını şıklatarak beni kendime getirdi.
Kuru bir sesle, "Efendim?" dedim.
"Dedim ki ninemin yanında vücudumu gördüğünde gerilmene gerek olmayacak."
"Neden ninenizin yanında vücudunuzu göreyim?"
Daha önceleri, ofiste duş aldıktan sonra onu bornozla gördüğüm olurdu ama her bir yanını kaftan misali sardığından zayıflığı dikkatimi çekmemişti. İnce olduğunu biliyordum ama üzerine bol gelen takım elbiseleri iyi gizliyordu doğrusu.
"Çünkü bunu yapacak. Senin benim tarafımdan gafil avlanmanı sağlamak istiyor. Fiziksel açıdan beni bilmenin yanı sıra, geçmişimi ve geleceğimi de bilmelisin. Bu sayede numara olduğunu anlayıp beni paylayamayacak."
İşaret parmağıyla vücudunu gösterdi. "Gördüysen üzerimi giyineyim mi?"
Bunu öyle rahat söylemişti ki ağzım aralandı. Sormadan edemeyecektim.
"Nasıl bu kadar rahat olabilirsiniz?"
"Bunu bir sanat olarak düşün. İş olarak. Görev olarak. Eğer böyle düşünürsen benim kadar rahat olabilirsin."
Yüzümü sabit tutarak onu dinledikten sonra başımı salladım. Demek bu yüzden robot ve sosyopat gibiydi. Her şey onun için işten ibaretti. Bu yüzden bu derece uzaktı duygusal ilişkilerden.
Vücudunun çevresinde dolanıp sanat eseri inceleyen eleştirmen edasıyla sırtına baktım. Sırtında bir sürü küçük küçük benler vardı ve beline kadar inen bir tür yıldız haritasına benziyorlardı. Bir parmağımı o benlerden birisine bastırmak gibi çılgın bir istek duydum. Kalçasının hemen üstünde pantolonunun gizlemeye yetmediği bel gamzelerini dikkatle incelerken omuzlarının gerildiğini hissedebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fake it til feel it [boyxboy]
RomansaKoskocaman bir şirketi yönetsen de bazen hayat istediğin gibi gitmezdi. Başı dertte olan patronuma akıl vereyim derken kendimi onun düzenlediği bir oyunun içinde bulmak hiç hoş değildi. Her sabah imdat çığlıkları atarak gittiğim işe, artık yalnızca...