medya: dora
Hayatımın birçok dönemi olmuştu. Sosyal açıdan birçok aşamadan geçmiştim ve kendimi geliştirirken yanımda arkadaşlarım olmuştu, sevgililerim olmuştu. Kötü bir zaman geçirirken omzumu sıvazlamış, mutluyken bana sarılıp benimle kutlamalar yapmışlardı.
Dora Bey iki yıllık iş ortaklığımız içerisinde iki kez En İyi Genç Girişimci ve bir kez de Yılın İş İnsanı seçilmişti. Her seferinde, ödülünü alıp mütevazi bir konuşma yapmış ve aynı şekilde aşağıya inip onu eve götürmem için baş ucumda bitmişti.
Yüzünde zoraki kondurulduğunu düşündüğüm bir ağırbaşlı gülümseme ve yorgun ancak yeterince etkili bir bakış olurdu.
"İşimiz bitti. Eve gidebiliriz." derdi. Bana o kadar yakın dururdu ki parfümündeki o hoş koku burnumu gıdıklardı.
Elimi beline atıp onu çıkışa yönlendirirdim. Yol üzerinde birkaç insanla el sıkışır, birkaç kez de kadın tacizine uğrardı, kadınlar arasında yeterince popülerdi, bu yüzden sevmezdi bu törenleri zaten. Yaşlı adamlar onun genç yaşını elindeki ödüllere rağmen hor görür, bazı kadınlar kendilerini üstüne atar ve bazıları da eşlerinin yardakçılığını yaparak Dora'yı saçma sapan konularda ikna etmeye çalışırlardı.
En sonunda arabaya binmeyi başarırdı ancak hiç konuşmazdı ve sıkkın olduğunu anlardım ben. Yüzündeki gülümsemenin yerini yeller alırdı ve ödülüne hayalet görmüş gibi bakardı.
Ertesi sabah, saat dokuz iken, brunch için geldiği kafeye de, o ödüllerden birine bakar gibi bakıyordu.
"Dün akşam araştırma yaptım." dediğinde benimle konuştuğunu anlayamadım.
"İlk buluşma hakkında." Dikiz aynasından ona baktım. Yüzü bembeyazdı ve çene hattı keskin duruyordu.
"Ve?"
"Ve meğer görücü usulü görüşme bir Orta Asya geleneğiymiş ve ülkemizdeki oranı yüzde kırkmış. Başarı oranı hakkında pek bir bilgiye ulaşamasam da ülkedeki boşanma oranları ve mutsuz evlilik oranlarına bakıldığında tatsız gözüktüğünün yeterince farkındayım. İnanılmaz rahatsız hissediyorum."
Evet, şu an ben de. Sayende.
"Rahatsız olmanıza gerek yok. Tek yapmanız gereke–"
"Lanet olasıca resmi konuşmayı bırakır mısın?!" Sesi ilk kez böyle gergin ve tizdi.
"Tabii. Nasıl istersen." Ağzıma oturmayan cümle yüzünü buruşturunca sordum. "Nasıl isterseniz?"
Gözlerini büyüttü. "Hayır."
"Pekâlâ."
Korkuyla titredim amına koyayım. Tek bir bakışıyla titremiştim şaka değildi.
Öksürüp kendimi toparladım. "Bence gerilmene gerek yok. İçeri git ve havadan sudan muhabbet et."
"Hava on iki derece. Nem oranı da yüzde yetmiş altı. Ayrıca rüzgar üç derece, güneyden esiyor."
Dilimi yutmuşçasına ona bakakaldım.
"Sen gerçekten umutsuz vakasın, değil mi?"
Patronumla böyle konuşmaya alışkın mıydım? Şey, her akşam yatmadan önce onunla konuşur gibi duvarla konuşuyordum. Dolayısıyla yani... Biraz alışkındım.
"Galiba öyleyim. Ne yapacağım Caner?" Neyse ki Patronum onunla nasıl konuştuğuma aldırış etmiyordu. Ayrıca ismimi çok tatlı söylüyordu. Of.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fake it til feel it [boyxboy]
RomanceKoskocaman bir şirketi yönetsen de bazen hayat istediğin gibi gitmezdi. Başı dertte olan patronuma akıl vereyim derken kendimi onun düzenlediği bir oyunun içinde bulmak hiç hoş değildi. Her sabah imdat çığlıkları atarak gittiğim işe, artık yalnızca...