Gözlerim florasan lambanın acı verici ışıklarına duyarlıydı, bu yüzden düşündüğümden erken uyandığımı düşünerek, göz kapaklarımın üstünde tonlarca ağırlık varmış gibi araladım. Ancak ışıklar kılıç gibi göz bebeklerime saplandı, kendimi geri çektim.
Birisi veya birilerinin uğuldamalarını duydum, birkaç saniye sonra ışık kapandı.
"Beni duyuyor musun?"8
Duyuyordum. Ama ağzımla burnuma takılmış solunum cihazları yüzünden bir tepki vermek zordu. Gözlerim açıldıklarında Korkut'un kara gözleriyle karşılaştım, boğazımdan bir inilti yayıldı.
"Caner..." dedi kırık bir sesle ve o an elinin ellerimi sımsıkı tuttuğunu da fark etmiş oldum. Bu yakınlık garip bir his doğurdu içime.
Bana ne olduğunu bilmiyordum ama kolumun acısının azaldığını hissedebiliyor olmakla beraber daha hafif hissediyordum. Sağlam elimi ağzımdaki şeyi çekmek için kullandım, kafamın üstüne çıkartırken Korkut yardımcı oldu ve binbir kere teşekkür ederek beni yatırdı. Hayatta olduğum için bana teşekkür etmesine inanamıyordum.
"Neler oldu?" diye sordum ona. Tek cümle bile sesimi kısmıştı.
"Oğlum ben de anlamadım ki." dedi önce. Sonrasında yüzünde bariz bir şefkatle; "Kurşun omzuna saplanmış!" dedi.
"Kollarıma bayıldığında ne yapacağımı bilemedim ve zar zor hastaneye kaldırdık seni. Durumun kritik olduğu için hemen ameliyata alındın ve kurşun omzundan çıkartıldı ama sadece yarım saatte kaybettiğin kan sayesinde uzun süredir baygındın."
"Dora?" dedim endişeyle. "Dora nerede? Belgeler vardı?" Boğazımdaki kuruluk sayesinde son cümlem yıllardır sigara kullanan birisiyle eşdeğer bir hırıltıya sahipti. Elimi boğazıma sarıp tükürüğümle boğazımı ıslatmaya çalıştım.
"Sakin ol." dedi ve eli yine elimi okşadı. Kaşlarım çatık bir halde ellerimizin birleştiği yere bakarken bir şey demek ve dememek arasında kaldım.
"Dora?" dedim sadece.
"Belgeleri, Dora'nın da mektupta söylediği gibi Komiser Görkem'e verdim, merak etme. İki gündür canla başla çalışıyorlar ama daha bulunamadı–"
"İki gün mü?" diye sesimin el verdiğince konuştum ve elimi elinden çekip suyu işaret ettim. Neden bilmiyorum bana böyle dokunması garip hissettiriyordu. Neyse ki buna takılmadı ve bir bardak su doldurup dudaklarımı ıslatacak ve boğazımı biraz olsun nemlendirecek kadar su içmeme yardım etti.
"İki gündür baygın mıyım?" dedim hayretle. İnanamıyordum buna çünkü endişem yoğunlaşmıştı. Daha erken uyandım ve hâlâ yorgun olmam da bunun etkisi sanmıştım.
"Evet."
"Ve Dora'yı hâlâ bulamadınız mı?" Bu sefer sesim tehditkâr çıkıyordu. Kimi tehdit ediyordum ki? Polisi ve her koşulda yardıma hazır Korkut'u mu?
"Bulamadık değil." dedi utana sıkıla. "Bulduk ama yeri çok sık değiştiriliyor."
"Ne demek lan o?"
"Önce Şile'de bir dağ evinde bulduk Altun Başaran denen herifi. Dora'nın o evde olmadığını söyledi ve inkar etti ama bazı izlere rastlandı; İplere ve bazı DNA'larla orada daha önceden bulunduğu kanıtlandı."
İplerle bağlamıştı. Dora'yı. Benim sevgilimi bağlamıştı.
"Sonra apar topar tutuklandı zaten ama sorgu sırasında asla kabul etmedi yaptıklarını. Görkem Komiserim de kanıtların yetersiz olduğunu, otuz altı saat içinde kanıt yetersizliğinden salınacağını söyledi." Kol saatine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fake it til feel it [boyxboy]
RomanceKoskocaman bir şirketi yönetsen de bazen hayat istediğin gibi gitmezdi. Başı dertte olan patronuma akıl vereyim derken kendimi onun düzenlediği bir oyunun içinde bulmak hiç hoş değildi. Her sabah imdat çığlıkları atarak gittiğim işe, artık yalnızca...