Sonraki iki gün sıkıntılı ve gergin geçti.
Her sabah evden Patronumu almaya devam ettim ama her sabah duyduğum o iğneleyici diyaloglar tarihin tozlu raflarında yerini almıştı. Sanıyorum; Saliha Teyze dahi Dora'nın başındaki problemlerin farkındaymış gibi onu zorlamıyordu ve biz şirkete geldiğimiz gibi başka bir arabayla diğer torunlarının yanına geçiyordu.
Dora'yla aramızda geçenlerin hepsi mazide kalmıştı. Dediği gibi olgunca bana eskisi gibi davranıyordu, bakmaktan çekinse de rahatsız da değildi benden. Bu durum hakkında ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Tamamen yok saymaya karar vermiştim. Hatta içimdeki çalkalanmaları durduracak bir çözüm dahi bulmuştum.
Kahve ve sigara.
Aslında sigara içmezdim ama son iki günde yaşadığım iş paniği, duygusal boşluklar vesaire derken ciğerlerim nikotin aşermişti.
Üçüncü günün sonunda ise tamamen sigara bağımlısıydım. Elim ceketimin iç cebindeki sigara paketini mütemadiyen yokluyor, dilim bir bardak kahve için neredeyse bir çöl kadar kuru oluyordu.
Oyunun yayınlanmasının son saatlerine girerken tam olarak az önce bahsettiğim açlık hissiyle elim cebimdeydi. Korkut'un yanımda huzursuzca kıpırdandığını gördüğümde duyularımı açtım.
Dora Bey'in isteği üzerine konferans salonunda toplanılmıştı ve herkes buradaydı. Oyun içinde önemli bir yeri olan hikaye, oyun ve bölüm tasarımcıları; konsept, çevre ve karakter sanatçıları, animatörler ve daha birçok insan konferans salonunun ön saflarında yerlerini almışlar, kırmızı koltuklarda gergin bir şekilde bekliyorlardı. Sahnenin arkasındaki saat sayacına attıkları o bakışlar hepsinin ne kadar korktuklarını gösteriyordu.
Korkut'un bakışlarını takip ederek nereye baktığına baktığımda hepsinin neden bu kadar gergin olduklarını merak ettiğini görebiliyordum.
"Bu odadaki herkes bu oyun için bir yıldan fazla zamandır uğraşıyorlar. Büyük bir hit olması planlandığı ve son günlerdeki krizler sebebiyle de şu an diken üstündeler." dedim oğlana. Kolunu okşadım. "Rahatla."
"Hepsi zombi gibi duruyor."
"Eh, oyuna uygunmuş desene."
Korkut kısık sesli bir kahkaha attıktan sonra sahnenin arkasındaki kulis kısmından gergin konuşmalar duyuldu. Sonunda Rüştü Bey sahnenin kenarında dikilen bizim yanımıza geldi ve rahatsız bir ifadeyle bana baktı.
"Caner..." Daha fazla konuşmasına gerek yoktu. Hemen ceketimin önünü ilikleyerek arkaya geçtim. Korkut beni takip etmeye hevesliydi, nitekim üç gündür Çirkin Ördek Yavrusu gibi beni takip ediyordu.
Onu durdurdum.
"Sen burayı kolla."
Neyse ki takip etmekle kalmayıp dinliyordu da.
O, olduğu noktada kalmaya devam ederken ben giyinme odası olduğunu tahmin ettiğim odaya girdim. İçerisi dar krem renkli bir kutuydu, yalnızca beyaz Ikea masası ve sandalyesiyle, tekli koltuk sığabilmişti. Koltuğun üstünde Dora Bey'in konuşma kağıtları duruyordu, dağınıktı. Dora Bey'de masayla, koltuk arasındaki dar boşluğa kendini kapatmış kıpkırmızı yüzüyle kendi kendine konuşuyordu.
"Evrenin yüzde doksan altılık kısmı ışıma yapmayan karanlık formdadır. Karanlık madde, evrenin yoğun alanlarında haleler şeklinde yoğuşur. Evrendeki bütün malzemeye oranın yüzde yirmi üç–"
"Dora Bey?" dedim onu tüylerim diken diken olmuş halde dinlemeyi keserek.
Ben geldim diye duracak hali yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fake it til feel it [boyxboy]
RomanceKoskocaman bir şirketi yönetsen de bazen hayat istediğin gibi gitmezdi. Başı dertte olan patronuma akıl vereyim derken kendimi onun düzenlediği bir oyunun içinde bulmak hiç hoş değildi. Her sabah imdat çığlıkları atarak gittiğim işe, artık yalnızca...