Karşımdaki manzarayı sindirebilmem için öncelikle Dora'nın, eskiden olduğu gibi deli patronum olması gerekiyordu. Ancak o artık ne deliydi, ne de benim patronumdu.
O benim... Namlunun ucundaki sevgilimdi.
Gözlerimi kırpıştırarak sahneyi defetmeye çalıştım, çok beyhude bir çabaydı ama bir yere yetişir gibi hızlanan kalbim, kumdan yapılmış gibi titreyen bacaklarım için denemiştim.
Dora'nın oturduğu koltuğun başında duran Rüştü'nün elindeki silaha, Rüştü'nün yüzündeki o ifadeye takılıkaldım. Bu bir kumardı. Eğer Dora'ya bakarsam oyunu kaybederdim sanki.
Bir nefes aldım. Verdim. Bunu yapmayı hatırlatmam gerekti kendime. Otomatik olarak yaptığım her şey bir anda karmakarışık bir hal almıştı. Kelimeler ağzımdan nasıl kopacaktı?
"Neler oluyor?" dedim ama bunu ben dememiştim sanki. Öyle bir sahneydi gözümün önündeki.
"Hassiktir ya!" dedi Rüştü. Sesindeki panik, eline hiç düşmüyordu. Silahı tutan bileği korkunç derecede stabildi.
"Kaldır ellerini. Sakın ani bir hareket yapma. Patronunun kafasını dağıtırım." O an bana önceden anlattığı av hikayelerini hatırladım, masalarımız yan yanayken ve onun benim abim olduğuna inandığım o zamanları hatırladım.
İki çocuklu, sevgi dolu bir eşe sahipti bu adam. Tatlı bir sekreterdi Rüştü Bey. Yaşlıydı ama dinamikti. Hızlı konuştuğu beş dakikadan sonra bütün gün Dora Bey'in rahatı için didinirdi. Şirketteki çoğu sorumluluk onun avcunun içindeydi.
Ve sanırım, o da bunu bir avcı yapıyordu. Ya da bir zaaf.
"Nereden çıktınız lan siz?!" Dora'nın parmakları hiç durmadan klavyede geziniyordu. Durdu.
Rüştü silahı kafasının arkasına dayadı. "Devam et. Durma."
"Hata yapıyorsun." dedi Dora tekrar yazmaya başlamadan önce. Sesindeki o çelikten yeleği duyabiliyordum. Kendisini gizlediği o ses tonundan korkuyu yalnızca ben seçebilirdim.
O korkuyu hissetmek, feci bir derinlik kazandırdı bana ve üçüncü bir göz gibi hissetmeyi kestim. Bedenimin kontrolünü tekrar ele geçirdim.
Ve bir adım attım öne.
Fark edilmedi.
"Hata yapıp yapmadığımı sormadım. Allah kahretsin!"
"Bunu neden yapıyorsun?" diye sordum ama bunun bir hata olduğunu sorar sormaz Dora'nın gerilen parmaklarından anladım.
Tam da gerilecek tarzda, Rüştü kafayı yedi. Silahı sımsıkı kavradı ve başladı anlatmaya.
"Bir ay önce, çocuklarımın ikisi de ortadan kayboldu. Kimin onları kaçırdığını daha polise gidemeden anlamak durumunda kaldım! Çocuklarımın hayatı, ona itaat etmediğim an duracak. Anlıyor musun? Bunun anlamını biliyor musun? Bu dünyada sevdiğim tek şey eşim ve çocuklarım Caner." Son cümlesindeki çaresiz tonlama buradan yürümem gerektiğini söyledi bana.
Ona zarar vermek istemiyordum ama zorunda kalırsam, her şeyi yapardım. Benim bir frenim olmadığını görmesini istemezdim. Adamın tehdit edildiğini anlamıştım, suçu yoktu, bahanesi vardı.
"Rüştü Abi. Bak abi diyorum. Biz beraber aynı yolun yolcusuyuz. Yapma." Ellerimle masayı gösterdim.
"Bırak silahı."
Ufacık bir adım daha.
"Bırakamam!" diye bağırdı bana.
"Her yerde..." diye fısıldadı hemen sonra. "Bilgisayarların kameralarından, telefonlardan izliyor. Dinliyor. Onu durduramam. Durduramayız. Çocuklarım onun elinde, bir depoda. Zamanım yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fake it til feel it [boyxboy]
RomanceKoskocaman bir şirketi yönetsen de bazen hayat istediğin gibi gitmezdi. Başı dertte olan patronuma akıl vereyim derken kendimi onun düzenlediği bir oyunun içinde bulmak hiç hoş değildi. Her sabah imdat çığlıkları atarak gittiğim işe, artık yalnızca...