HARESE: MAHZEN
Dirt Poor Robins, But Never a Key
Geçmiş değil, şimdi. Şuan. Şu dakika. En. Nefret. Ettiğim. An. Eğer hatırlayabilseydim.
Bazı masallar anlatılırdı bizlere küçükken. Bazen de anlatılmak istenilenler sığdırılırdı o masallara. Kaç yalan sığdırılırdı o masallara, kaç imkânsız ulaşılana bilinir gibi gösterilirdi?
Tik tak, tik tak... Geliyor masal vakti.
Anlatılmak istenilenlerin içi boş çuvala doldurulup bekletildiği zaman, vakti dolardı işte o anlamların. Kelimeye anlamı kazandıran o dakika, o saniye değil miydi? Yıllar sonra çuvaldan çıkarılıp söylendiğinde anlamını yitirmez miydi?
Sakla samanı, gelir zamanı. Saklardın samanı da, gelir miydi ki zamanı?
Etrafa bakıyorum. Çok kalabalık, çok fazla ses var. Zihnim bulanık, önümü görmemi engelliyor. Hayır, hayır. Gerçekleri görmemi engelliyor. Birisi konuşuyor, sesi net değil duyamıyorum. Zihnimde geçmişim oynuyor, çıkamıyorum o gerçeklikten. Kusmak istiyorum, genzimi yakan bir sıvı var ama olmuyor.
Dayım geliyor, eline silahı alıyor ve anneme doğrultuyor. Hayır, hayır. Bu geçmiş zaman değildi. Bu tam olarak karşımdaki görüntüydü. Kahverengi eski dolabın kapağı benim görünmemi engellerken, onlar ise tam karşımdaydı. Fark ediyorum görmemi engelleyen sadece zihnimin bulanıklığı değil, gözyaşlarımdı.
Dayımın elindeki siyah silaha baktım. Tutuşu acemice geldi gözüme. Sanki silah çok ağırdı ve taşıyamıyordu. Sahi, ağır mıydı silahlar?
Annem ağlıyordu. Yıkılmış görünüyordu. Önünde abim vardı. Kalkan olmuştu ona. Öfkeli gözüküyordu. "Annemden uzak dur!" diye bağırdı öfkeyle. "O senin karşısına çıkıp silah doğrultacağın kadın değil!"
Ortalık cehennem yeri gibiydi. Etraftaki öfke ve nefret, cehennem ateşi gibiydi.
Bakışlarım dayıma kaydığında yüzündeki öfkeli gülümsemeyi gördüm. "Senin bu anan," diye bağırdı öfkeyle. Hani komşular? Hani polis? Neden gelip kurtarmıyorlar bizi?
"Orospu oldu senin bu anan!" diye bağırdı. Sesi sanki ateşe atılan közdü. Harladı yangını.
"Bak oğlum göremiyorsunuz siz. Adınıza leke sürer bu kadın. Bırak geberteyim!" dedi sonda tekrar yükselerek. Bir adım attı abime. İrkildim. Dengemi kaybeder gibi oldum ama sonrasında abimin sözlerini hatırladım ve zorda olsa sabit kalabildim.
"Ne lekesi dayı?" dedi abim. Sesi öfkenin kuşattığı o kılıçtı. Sanki sesi ele alınabilse, sağ bırakmayacaktı kimseyi. "Benim annem ne orospu, ne de başka bir şey! Benim annem ne adımıza leke sürer, ne de sürdürtür! Senin sandığın kadar kolay değil o işler! Hadi biri sürsün adımıza leke!" dayımın üstüne yürüdüğünde korkup sindim olduğum yere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARESE: MAHZEN
Aksi"Şu halime baksanıza doktor." dedim yüzümdeki küçük bir tebessümle. "Beni kim sever ki? Arkamdan ne dediklerini biliyor musunuz siz? Ben uzun saçlarım yüzünden kezban diye adlandırıldım en basit örnekle. Birinin gözüne güzel gelmem mümkün mü?" "Saç...