Helikopterden inince ilk olarak evrakları albaya teslim etmiş daha sonra revire gitmiştim. Kolum sorun çıkartmamıştı ama bacağım yüzünden iki hafta ara vermem gerektiği söylenmişti.
Aynı zamanda bu da yetmezmiş gibi en yakın sürede sevgili bacağım için hastaneye gitmem gerekiyordu. Bacağımdaki yaradan dolayı sarsak adımlarla tugaydaki odama ilerledim. Üzerinden mavi boyası soyulmaya ve çürümeye yüz tutmuş tahta dolabı açıp sekiz ay sonra ilk defa elime telefonu aldım. Telefonumun kapalı olması pek bir sıkıntı yaratmıyordu. Çünkü sık sık görüşüp konuştuğum birisi yoktu. Ailem desen aile demeye bin şahit isterdi. Sahi aile neydi?
En ufak bir hatan karşısında seni yerden yere savurup hakaretler ederek döven miydi aile? Yoksa o hatanın yanlış olduğunu sana tatlı bir dille anlatıp daha sonra sıkıca seni kucaklayan mıyı? Hiç öğrenememiştim aile kavramının tam olarak ne anlama geldiğini.
Benim hastalığım sahip olan kişiler genel olarak küçük yaşta havale geçirip ölüyorlarmış. Benim yaşamamın tek sebebi Meriç amcaydı. Bana babadan öte olmuştu. Baba dediğim kişi beni dövünce koşarak Meriç amcaya gider yaralarıma pansuman yaptırırdım. Beni küçük yaşta yüzme kurslarına göndermişti. İri olmamda onun da payı vardı.
Meriç amca bir binbaşıydı. Ta ki bir operasyon sonrası ağır yaralanıp ayaklarını ve sol kolunu kaybedene kadar. Daha sonra bu duruma katlanamamıştı vücudu. Kendini bırakmıştı. Aramızdan ayrılmıştı o muhteşem ruhu. Neyse neyse.
Telefonum açılır açılmaz bildirimlerin gelmesiyle kaşlarımı çattım. İlk olarak gözüme 28tane cevapsız çağrı çarptı.
Anne 4 cevapsız çağrı
Baba 2 cevapsız çağrı
05*** 22 cevapsız çağrı
05*** mesajHızlıca mesaja tıklayıp okumaya başladım.
'' Sayın Deniz Tuna hanım. Sarbey Hastanesinden 5 gündür size ulaşmaya çalışıyoruz. Fakat telefonlarınızı sürekli meşgul çalıyor. Mesajımızı görünce bu numaraya dönmeniz rica olunur.
Saygılarla ''Hastane ne alakaydı. Ama öğrenmekte fayda vardı. Hızlıca numaraya bir güz gezdirdim. Tehlikeli durmuyordu. Gerçi tehlikeli olsa 22 defa arayacak kadar olamazdı. Numaraya tuşlayıp çalmasını bekledim.
''Sarbey Hastanesi buyurun nasıl yardımcı olabilirim?''
Dedi bir kadın ahizeden''Merhabalar iki gün önce telefonuma size ulaşmaya dairmesaj atmışsınız. Bunun yanı sıra 22 defa da beni aramışsın?''dedim sorgulayıcı bir üslupla.
''Siz Deniz Tuna hanım olmalısınız. Sizi hemen danışmaya bağlıyorum '' dedi ve birden telefondan değişik bir Melodie şarkı çalmaya başladı. Bir süre bu salak şarkıyı dinledim. Daha sonra telefonum açıldığına dair birkaç tıkırtı geldi ve başka bir kadın sesi konuşmaya başladı.
''Merhabalar Deniz hanım ben Rana. Beş gündür size ulaşmaya çalışıyoruz fakat telefonunuz sürekli bir biçimde meşgul çalıyor. İlk olarak bize ulaştığımız için teşekkür ederiz. Konuya gelecek olursak sizi arama sebebim yirmi yedi yıl önce hastanemizin yapmış olduğu bir karışıklık. Aslı da bu karışıklık öyle basit bir karışıklık değil. Karıştırılan şeyler sizlersiniz. Yani bebekler.''
Kaşlarım gittikçe çatıldı. Ne diyordu bu kadın.
''Bakın hanfendi be demek istediğinizi tam olarak anlamadım konuyu biraz daha çabilirseniz sevinirim''
''Tabi hemen şöyle söyleyeyim sizin doğduğunuz gün ve yıl sizinle birlikte toplamda üç çocuk dünyaya geldi. Üç çocuk içerisinde bir bebek erkek iki bebek kızdı. Anladığınız üzere o bebeklerden biri sizsiniz. Diğer ailenin kızlarıyla birlikte yakın bir süre önce yaptırmış olduğu kan testi maalesef uyuşmadı. Sizden ricamız yarın saat 9.30da hastanemize gelip DNA testi yaptırmanız. Teşekkür ederim. İyi günler dilerim
Manyak kadın daha bir şey dememe izin bile vermeden telefonu kapatmıştı. Omuz silkerek telefonu yanımdaki komodine bıraktım. Yarın gidip öğrenirdim gerçekleri.
Sahi nasıl bir tepki vermem gerekiyordu bilmiyordu. Aynı duygusuz bakışlarımla beyaz ve yer yer grileşmiş duvara baktım. Yavaşça tugaydaki odamdan çıkıp uzun süredir kavuşamadığıma arabamın yanına gittim.
Bebek bu bebek. Canım arabam. Uzun süre bu arabayı alabilmek için öğün bile atlamıştım. Yani bir şeyi kafama koyunca muhakkak onu yapıyordum. Bu arabayı da almayı kafama koymuştum.
Arabamı incelemeyi bitirdikten sonra arabaya binip eve sürdüm.
Ev leş gibi rutubet kokuyordu. Hızlıca camları açtım. Rutubet kokusunun bir ihtimal gitmesi ümidiyle.
Karnımın guruldama sesi ile acıktığım anlamıştım. Dolabın bom boş olduğunu bildiğim için elimi cebime atıp bir dal sigara çıkardım. Dolabıda birümit açıp dolu olmasını diledim fakat sadece üç şişe bira vardı. Çok sık alkol alan birisi değildim fakat görev dönüşü arada bir kullanırdım.
Balkona çıkıp sallanan sandalyenin üzerine rahatça yayıldım. O kadar dağda taşta durmanın üzerine bu tahta sandalye tam bir cennetti. Servet değerindeki zippom ile dudaklarımın ucundaki sigarayı yaktım ve derin bir nefes çektim içime. Ruhsuzca sırıttım. Sonra bu sırıtma kahkahaya döndü.
Büyük bir yudum aldım biradan. Tam anlamıyla iğrenç bir hayatım olmuştu. Bunları hak edecek ne yaptım diye şöyle bir düşündüm. Oysaki aileme de iyi bir evlat olmaya çalışmıştım ama tüm çabalarım şiddet ile sonuçlanmıştı.
Bir yudum daha alıp şişeyi olduğu gibi tepeme diktim. Yine hiçbir şey hissetmiyorum. Bu durum karşısında diğer insanlar bağırıp çağırıp ağlardı belki. Ama ben hiçbir şey hissetmiyordum.
Sandalyeden kalkıp tökezleyerek odama vardım. Bir artı bir ufak bir evde yaşıyordum. Fazlasına ihtiyacım yoktu.
Yarın uzun bir gün olacaktı. Beni çok yormaması dileğiyle gözlerimi kapatıp kendimi karanlığa teslim ettim.___________________________________________
YENİ BİR BÖLÜM DAHA GUZZULARIM.
UMARIM ONCEKİ BÖLÜMÜ BEĞENMİŞSİNİZDİR. BEĞENDİYSENİZ YILDIZ BUTONUNA BASIP BEĞENDİĞİNİZ HAKKINDA YORUM YAPMAYI UNUTMAYIIIN.GUZZULAR SEVİLİİNİZ. KENDİNİZE COK DİKKAT EDİNN.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunayın Uğultusu
Hành độngİntikam uğruna kuvezde yerleri değiştirilen iki suçsuz bebek. Bebeklerden biri büyüyüp asker olursa ve bunu öğrenirse ne olur? Peki o asker hiçbir duygu hissetmiyorsa. Onun bir hastalığı var ve duyguları yok. Asker /aile kurgusudur.