''Sana harika bir haberim var''
Telefonun karşısındaki adam çocuğun aptallığı karşısında sırıttı.
''Dinliyorum konuş.'' Dedi emir veren robotik sesi ile. Mert iplerin kendi elinde olduğunu düşünüyordu. Oysaki o sadece bir piyondu.
''Hey hey kibar ol.'' Dedi çocuk.
''Neyse onun tayini çıktı. Hatay Yayladağı diye bir yer. Üstelik tüm timini orada şehit vermiş.'' Dedi. Telefonun başındaki adam duyduklarıyla gülümsedi. Onları ben öldürdüm demek istedi ama çocuğun aptal olduğunu bildiği için sustu.''Aferin bu bilgi elle tutulur bir bilgi. Böyle devam ufaklık.'' Dedi ve telefonu kapattı.
Telefon kapanır kapanmaz bu bilgileri alan adam birini aradı.
''Efendim çocuktan aldık bilgileri yol üzerine pusu kurabiliriz.'' Dedi.
''Sakın ola böyle bir şey yapmayasın Feridun. Onun öyle kolay ölmesine izin veremeyiz. Evet duyguları olmayabilir ama o da acı hisseder. İlk olarak onun ailesine iyice bağlanmasını bekleyeceğiz. Mert'in de peşini bırakmayın. O aptal hırsından dolayı ne halt ettiğini bilmiyor.'' Dedi o kişi.''Emredersiniz efen-'' demesine izin vermeden telefonu kapattı o. Sırıttı. Çocuğun aptallığına sırıttı. İnce uzun parmakları arasındaki ince sigaradan bir nefes aldı keyifle. Bu zamana kadar tüm işlerini kusursuz yürütmüştü. Öyle de olacaktı. Ya da o öyle sanıyordu. Aynanına karşısına geçip kendini inceledi. Elbisesi tam oturmuş olan vücuduna baktı. Tekrar ve tekrar gülümsedi. Kimse ondan şüpelenmeyecekti onun fikrince. Gelen sesler ile o şeffaf fakat bir o kadar da siyah maskesini taktı ve aşağıya indi.
...
Mehmet bey dolu gözlerle aşağıya inen eşi Nihal hanımı süzdü. Aşkla baktı gözlerine eşinin. Dayanamıyordu onun gözünden akan bir damla göz yaşına.
''Gel canım.'' Dedi Mehmet bey eşini kolunun altına alarak.
''Yeni bulduğum kızım gidiyor.''Dedi Nihal hanım. Deniz bu duygusallık karşısında göz devirdi.
''Ben artık gitmeliyim. İzninizle.'' Dedi ve evden çıktı. Sıkıntılı bir nefes verdi.
...
Deniz bankta oturmuş biyolojik kardeşi ile sıkıntılı bir nefes verip arabayı kenara çekti. Hayır salak değildi. Onu affetme gibi bir planı da yoktu. Ondan şüpheleniyoru. Arabadan inip kardeşine doğru adımladı. Karşı tarafa geçecek iken kardeşine çekilen bıçağı görünce duraksadı. Bu sırada Mert ayağa kalkmış ve geriye doğru iki adım atmıştı bile. İnsanlar ise- bir dakika bir dakika onlar video çekiyordu. Deniz sıkıntı ile sıvazladı suratını. Elini kaldırarak arabaların durmasını sağladı ve koşarak karşıya geçti. Bıçağı tutan adamın ensesine bir tane vurarak afallamasını sağladı. Ardından hızla elindeki bıçağı ağacın kenarına attı.
''Ulan gerzek herif. Madem bilmiyorsun bıçak tutmayı uğraşma.'' Dedi ve bir tane daha vurdu. Adam ürkek bir biçimde baktı kadına. O sırada Mert şaşkınlıkla baktı amlasına. Bıçaklanmasını engellemişti. Gelen siren sesleri ile transtan çıktı. Ablası polislerle konuşup adamı teslim ediyordu. Deniz Mert'e yan bir bakış atıp arabasına gitti.
...
''Albayım ben hazırım. Allah'a emanet olun.'' Dedi yıllarca babası yerine koyduğu adama Deniz.
Telefonun öbür ucundan ilk sıkıntılı bir nefes geldi.''Allah'a emanet ol kızım. Oraya gidince seni Suat adında bir çavuş karşılayacak. Kendine dikkat et.'' Dedi bir baba edasıyla.
''Emredersiniz Komutanım.'' Dedi Deniz ve kapadı telefonu. Son kez baktı evine. Çok uzun süre geçirememişti burada. Görevden göreve koşmuştu bu şehirde. Tekirdağ. Severdi bu şehri. Güzel şehirdi. Ona göre ülkesinin her şehri zaten bir harikaydı. Hatay'a gitmeden önce İstanbul'a gidip oradaki tanıdıklarını ziyaret edecek daha sonra Adana hava alanına uçacaktı. Zaten arabası orada olurdu. Arabası ile de hataya geçecekti .
...
Sıcağı ile bilinen kebabın şehri Adana'ya baktı kız. Buraya gelmişken kebap yememek olmazdı. Telefonundan bilindik bir kebapçının konumunu buldu.
...
''Ustam bana ordan bir buçuk acılı adana ve acılı şalgam.'' Diye bağırdı.
''HEMEN GELİYÜR GIZIM.'' Dedi usta. Kız gülerek başını iki yana salladı. Telefonunu açtı ve haberleri karıştırmaya başladı. İlk sayfalarda magazin haberleri vardı. Dördüncü sayfada üç şehidin fotoğrafı koyulmuş ve altına vatan sağolsun yazılmıştı. Beşinci sayfada yine boş boş şeyler vardı. Üç bayatı tek sayfaya sığdırmıştı herkes. İkinci resimdeki adamı tanırdı. Otuz iki yaşında bir astsubaydı. Bir kızı vardı ve yetimhanede büyümüştü. Eşi doğum yapar yapmaz terk etmişti onları. Kimse bunlardan bahsetmiyordu. Önüne konulan yemekler ile telefonu bıraktı kız. Yoksa kanser olacaktı. Kebap ile birlikte gelen pidye biraz kebap süs biberi ve salata koydu kız. Tek hamlede yedi elindeki ekmeği ve şalgamdan büyükçe dört yudum aldı. Yemeği bitince çay getirmişlerdi. İlk sigarasını yaktı ve sigarası eşliğinde içti sade çayını.
...
''180 lira kızım.'' Dedi kasa başındaki ak saçlı göbekli amca. Kız parayı ödeyip kolay gelsin dedi ve çıktı mekandan. Artık gitme zamanı gelmişti. Derin bir nefes alıp bindi arabasına ve Hatay'a doğru gitmeye başladı.
___________________________________________
YENİ BİR BÖLÜM GUZZULAR. ZERRE MİKTAR SİNMEDİ İÇİME AMA ARTIK YENİ BİR BÖLÜM ATMAM GEREKIYORDU. UMARIM BEĞENİRSİNİZ. BEĞENİRSENİZ YILDIZ BUTONUNA BASMAYI YORUM YAPMAYI VE ÇOK SEVİLDİĞİNİZİ UNUTMANNNN.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunayın Uğultusu
Açãoİntikam uğruna kuvezde yerleri değiştirilen iki suçsuz bebek. Bebeklerden biri büyüyüp asker olursa ve bunu öğrenirse ne olur? Peki o asker hiçbir duygu hissetmiyorsa. Onun bir hastalığı var ve duyguları yok. Asker /aile kurgusudur.