23

338 24 0
                                    




*


Jungkook'dan;


"Yeter artık çok sıkıldım sizin bu vıcık vıcık hallerinizden.." dedim yalandan sinirle, sinirli değildim ya da aksine hiç sıkılmamıştım onları böyle görmekten, canım sadece onlarla uğraşmak istiyordu. "daha tanışalı iki ay oldu siz hemen.." cümleme devam edemedim çünkü kaşımda oturan Jimin lafımı keserek araya girdi.

"Kook haklı, ne bu böyle yeni sevgili olmuş ergenler gibi. Üstelik biriniz doktor, ötekiniz koruma.." diyerek beni desteklediğini gösterdi o da ki o da onların bu halinden bence hiç şikayetçi değildi, tersine çok sevimlilerdi.

"Susar mısınız iki dakika?" dedi Namjoon, sevgilisi Jin'i kolları arasına almış sanki kaçacakmış gibi sımsıkı kavramıştı ki Jin'in de bundan şikayetçi olduğunu hiç ama hiç düşünmüyordum. Yapabilse ona daha çok sokulmak ister gibi bir hali vardı. "Sevgilimle romantik anlar yaşamaya çalışıyorum ama iki saattir tepemizde tarla traktörü gibi hiç susmadınız.."

"Odanıza gidin Namjoon bey?" Jimin gözlerini kocaman açmış başını yana eğip Namjoon'la eğleniyordu şu an, sinirli gibi konuşuyor olsa da canı oynamak istiyordu.

"Bak seyret Cimin bozuntusu." dedi Jin kafasını Namjoon'un kolunun altında, soktuğu yerden çıkarıp Jimin'e alttan sinsi bir bakış atarak, niyeti belli ki kötüydü böyle baktığına göre.

Sırıtarak arada geçen muhabbeti izliyordum şu an ve çok eğleniyordum, eğleniyordum ama hep bir tarafım eksik, hep bir tarafım bomboştu. Ama biliyordum ki o benim mutlu olmamı istiyordu ki bunu bana söylüyordu da. O yüzden bu kadar rahat ve mutlu olabiliyordum onların yanında çünkü Taetae'm böyle olmasını istiyordu.

"Kook gözlerini kapat, gözlerini kapat hemen! terbiyesizleşiyor bunlar bakma!" Jimin kalktığı gibi koşarak yanıma zıplayıp gözlerimi kapatmaya çalıştı ama ben ona izin vermedim çünkü üç yaşındaki çocuklar gibi kanım kaynamış karşımda yaşanan romantik anlara şahit olmak istemiştim. Jin, Jimin'e nispet yapar gibi konuşup bakış attıktan sonra Namjoon'un yüzünü kavradığı gibi kendine çekip öyle ateşli bir şekilde öpmeye başlamıştı ki Namjoon'u.. Ne ben ne de Jimin, karşımızda yaşanan ateşli öpüşmeye bakmadan edemiyorduk, ikimizin de ağzı iki karış açıktı şu an. Jimin'in eli benim gözlerimin üzerinde donup kalmıştı. Aynı şekilde ben de donup kalmıştım.

Öyle bir öpüyordu ki ama, yanlarında biz yokmuşuz gibi, sanki ikisi tek başınaymış gibi..

Yalandan öksürerek bu romantik öpüşmelerini bozmak zorunda kaldım çünkü biraz daha buna devam etmelerine izin vermiş olsaydık olay çok daha kötü yerlere gidecek ve biz Jimin'le birlikte çok kötü şeylere şahit olacaktık. Bunu zihnim kaldıramazdı..

"Tanrı aşkına odanıza gidin, Tanrı aşkına bizi burada yaşanacak şeylere tanıklık ettirtmeyin.." dedim söylene söylene, gözlerim kocaman kocaman olmuş karşımda yaşanan olayı şaşkınlıkla seyrediyordum, Jin inatla ayrılmıyordu, o ayrılmadıkça Namjoon'da devam ediyordu.

"Kook.." dedi Jimin bakışlarını ikisi üzerinden çekmeyerek ki bende çekmemiştim, transa geçmiş gibi onları seyrediyorduk, "Sende benim düşündüğümü mü düşünüyorsun?" diye sordu.

"Ne düşünüyoruz? Ona göre evet diyeceğim." diye karşılık verdim, bakışlarım hala deli gibi öpüşüp yiyişen çiftimizdeydi. "Üzerlerine atlamayı düşünüyoruz." dedi Jimin.

"Evet, tamam.. üzerlerine atlamayı düşündük." diyerek kafamı sallayarak Jimin'i onayladım.

"Bir.." Jimin sakin sakin onların duyamayacağı şekilde saymaya başlamıştı ki zaten şurada şu an bomba patlatsak duymazlardı, "İki.." diyerek devam ettirdim bende.

"Üç!" dediği an ikimiz birden ayaklanıp Namjoon ve Jin'in üzerine öyle bir atladık ki, mecburi bir şekilde birbirlerinden ayrılmak zorunda kaldılar. "Siz varya!" diye bir bağırdı Jin, ben onun üzerine, Jimin ise Namjoon'un üzerine düşmüştü. Jin kollarımdan yakaladığı gibi acıtmayacak şekilde beni çimdiklemeye başladı, bir yandan kahkaha atıyor, öte yandan yapmaması için ondan kaçınmaya çalışıyordum, yanımdaki manzarada aynıydı, Namjoon'da Jimin ile uğraşıyordu.

"Ama.." dedi Jimin kahkahası arasından, "ama.. size odanıza gidin dedik, geldiniz gözümüzün önünde yiyişiyorsunuz, bir sevişmediğiniz kaldı."

"Üç yaşında çocuksun sen." dedi Namjoon, Jimin'i üzerinden itip hafifçe yere düşmesini sağlayarak, "nereden öğreniyorsun böyle lafları ayıp Cimin ayıp."

"Benim adım Cimin değil, Jimin! Jimin!" ellerini yere vurup sinirle söyleniyordu Jimin kendi kendine. "Acaba nereden öğreniyor?" dedim bende sonunda Jin'den kurtularak, "düşünelim bakalım, bulması çok zor değil.." Jimin'e elimi uzatıp yerden kalkması için yardım ettim.

"Susun kıskanç bebekler sizi." dedi Jin sevgilisini yeniden öperek, "Sizin sevgilileriniz yok diye kıskanıyorsunuz değil mi?" O an sessizlik oldu. Herkes yanlış bir şey söylendiğinin bilincine varmış, o pişmanlığın yarattığı sessizlikle suskunlaşmıştı. Saniyeler öncesine kadar kahkahalarla gülen biz, Jin'in istemsizce söylediği ve istemsizce kırdığı büyük pot yüzünden suskunlaşmıştık bir anda. Hepsi bana bakıyordu, hepsinin gözü istemsiz benim üzerimde sabit kalmıştı.

Evet sevgilim yoktu yanımda, evet çok sevdiğim biriciğim, Taetae'm yoktu. Evet herkes öldüğünü düşünüyordu, beni de buna inandırmak istiyorlardı ki elimden geldiğince bunun yalan olduğunda diretmeye devam edecektim ama yeniliyor gibiydim. O ölmemişti biliyordum ama yavaş yavaş buna inanmamı sağlıyorlardı, yavaş yavaş kabullenmemi sağlıyorlardı ve ben bunu kabul etmemek için, kabullenmemek için elimden ne geliyorsa yapmaya devam edecektim.

"Ben.." dedi Jin sonunda konuşmaya cesaret edip, "Ben çok özür dilerim.." Karşılarına, ilk başta oturduğum koltukta oturuyordum yine ve Jin ayaklanıp önüme gelerek dizlerinin üzerinde doğrudan gözlerime bakmaya başladı. Hepsi benim delirdiğimi düşünüyordu, hepsi kafayı yediğimi ve gerçekten psikolojik olarak büyük bir çöküş yaşadığımı düşünüyorlardı o yüzden benimle önemli bir şey konuşacakları zaman hep göz teması kurmaya çalışıyorlardı, bir çocukla nasıl konuşulması gerekiyorsa aynı o şekil benimle konuşmaya çalışıyorlardı, bir çocukmuşum gibi.

"Sorun değil.." dedim gülümseyerek. Yine, yine içimde fırtınalar koparken dışarıya suskun bir deniz olmayı seçmiştim. İçimde avazım çıktığı kadar bağırarak, çığlık çığlığa ağlarken, dışarıya gülümsemiştim. "Gerçekten sorun değil Jin, üzülme lütfen." omuzlarını kavrayarak ona, onu suçlu hissettirmeyecek bir bakış yolladım, güven verircesine omuzlarını sıktım. Suçu yoktu zaten, yanlış bir şey söylememişti, niyetini biliyordum.

Ama ben her ne kadar sorun değil demiş olsam da o bir kere kendini çok kötü hissetmişti ve bunun pişmanlığıyla kendini yiyip bitirecekti şimdi.

"Ben biraz hava alacağım tamam mı? Jin lütfen aklındaki düşünceleri silip kendini daha iyi hisseder misin, bak lütfen diyorum. Gerçekten üzülmedim, iyiyim ben. Hem Taetae'mi görmeye gideceğim üzülme sende, bak bende gideceğim işte sevgilime.." dedim, hala ona nasihat verme peşindeydim, hala kendisini iyi hissetmesi için bir şeyler söylüyordum ama son söylediklerim yine hepsinin bana acıyan gözlerle bakmasına neden olmuştu, yine delirdiğimi, yine nöbet geçirdiğimi falan düşünmüşlerdi büyük ihtimalle çünkü onlara Taehyung'u görmeye gideceğimi söylemiştim.

Mezarlığa gideceğimi biliyorlardı, Taetae'mi orada ziyaret edeceğimi, onun hakkında yaşıyormuş gibi davrandığım için, yaşıyormuş gibi konuştuğum için mezarlıkta beni canlı beklediğini düşündüğümü falan sanıyorlardı. Bu yüzden deli olduğumu düşünüyorlardı.

Düşünmemeleri için herhangi bir çaba göstermiyordum ki bende zaten, ama pek umurumda değildi, Taetae umursamamamı, sabretmemi söylemişti bana. Onun dediklerini dinliyordum bende, sevgilimi dinliyordum.

Yine mezarlığa gidecek, yine benim güzeller güzeli sevgilimi ziyaret edecektim.

Taetae'mi ziyaret edecektim.

MY STARLİGHT | TAEKOOK ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin