24

324 19 2
                                    




*


Jungkook'dan;


"Ben geldim sevgilim." dedim mezar taşını elimle yavaşça severken, adının yazdığı yeri okşadım usulca, toprağına uzandım. Çok sevdiği çiçeklerini getirdim yine ona, eskisini alıp yerine yenisini yerleştirdim. Dolan gözlerime aldırış etmemeye çalışıyordum ama birer birer toprağa karışıyordu gözyaşlarım. Eğilip minik bir öpücük kondurdum isminin üzerine. Hissetsin diye. Telefonumu yere bırakıp bağdaş kurdum yanında.

"Seni çok özledim ben Taetae.." kendi kendime mırıldandım, ama biliyordum duyuyordu beni bir yerlerden. "Ben artık dayanamıyorum, artık sabredemiyorum.. İki ay oldu sen benden gideli, ben iki aydır sensizim, ben iki aydır kimsesizim Taehyung.." ellerim toprağına karışmak ister gibi derine girmek için cebelleşiyordu toprağın üzerinde, parmaklarım yarısına kadar toprağına karışmış, avuçlarım beni yanında hissetsin diye son gücüne kadar baskı uygulamıştı.

Kafamı gökyüzüne çevirdim, hava aydınlık olduğunda bile, gökyüzünde görünmeseler bile orada olduklarını her zaman bildiğim yıldızları aradım. Bana yıldız ışığım diyordu ya, şimdi ben gökyüzünde görünmeyen o yıldızlar gibi kaybolmuştum onun yokluğunda. Buradaydım, canlı kanlı duruyor, nefes alıyordum yeryüzünde ama ruhen yoktum, etrafıma mutlu görünürken kendime görünmezdim. Herkes burada olduğumu biliyordu, herkes yaşadığımı, mutlu olduğumu, hayatıma bir şekilde devam ettiğimi düşünüyordu, bazıları delirdiğimi bile düşünüyordu ama ben kaybolmuştum. Ben nefes alırken, nefessiz kalmayı öğrenmiştim, ben yaşarken ölmek neymiş onu öğrenmiştim. Benim gökyüzüm yok olmuşken, bu yıldız parlamayı sürdüremezdi ki.

Yeniden yeşereceğimiz günü bekliyordum sabırla, yeniden buluşacağımız günü.

Belki ben giderdim yanına.. Daha fazla bekleyecek gücüm kalmamıştı çünkü.

"Seni çok seviyorum ben biliyor musun? Benimki de soru, tabi ki biliyorsun. Sana söylemeyi unuttum Taetae, Namjoon ve Jin birlikte yaşayacaklarını söylediler bize.. İnanabiliyor musun? Namjoon ve Jin.. Jin'i tanısaydın eminim onu çok severdin, gerçi sana hep anlatıyorum onu, az çok tanıyorsun artık. Onu severdin ama keşke Jimin içinde böyle söyleyebilsem sana.. Ondan neden hoşlanmadığını anlayamıyorum gerçekten, sadece bana yardım etmeye çalışıyor, senin yokluğunda ne kadar yapabilirse mutlu olmam için uğraşıyor Tae.. Namjoon o gün, o hatırlamak dahi istemediğim gün neredeyse hayatını kaybediyordu, Jin olmasaydı yaşayamazdı biliyorsun, Jimin olmasaydı o da ben de çok zorlanırdık. Jin ve Jimin iyi ki o gün hayatımıza girdi diyorum ben hep sana. Onlar olmasaydı ben Namjoon'a bu kadar iyi bakamazdım.. Jimin'le o gün iyi ki hastanede tanışmışım diyorum hep, iyi ki Jin gibi bir doktor Namjoon'u tedavi etmiş diyorum.. Ama hep de diyorum ki.. Keşke, keşke.. O gün vurulan sen olmasaydın, keşke o gün o silahın önüne atlamasaydın da o gün o kurşun ait olduğu kişiye saplansaydı diyorum.." uzun uzun konuşup, uzun uzun sohbetler ediyordum hep Taetae'min mezarının başında, her gün gelip her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatıyordum ona. Her şeyden haberi vardı, her şeyi biliyordu, bu yaptığım ona iyi geliyordu biliyordum. Derin bir nefes alıp dolan gözlerimi sildim topraklı elimin tersiyle. Bağdaş kurmuş oturuyordum biriciğimin yanında, bu defa tek başımaydım Jimin ya da diğerleri gelmemişti çünkü evden çıkarken tembihlemiştim hepsini teker teker. Zaten nerede olduğumu biliyorlardı, başka gidecek bir yerim yoktu çünkü.

"Ben artık sabredemiyorum Taehyung." dedim bu defa, "Ben dayanamıyorum."

Ağlamayacağıma dair söz vermiştim, o yüzden kendimi öyle sıkı tutuyordum ki başıma saplanan ağrı canımı yaktı. Dolan gözlerimi sildim yine elimin tersiyle, ağlamamak için başımı gökyüzüne çevirip derin derin nefesler aldım, yukarı bakarsan ağlamazsın diyorlardı ama ben bunun pek işe yaradığını düşünmüyordum, geciktiriyordu sadece.

"İki gün süren var Bay Kim, artık yeter. Sen gelmezsen eğer.." görebilecekmiş gibi parmağımı salladım mezar taşına, "ben geleceğim sana."

Herkes ama herkes Taetae'min gerçekten öldüğünü düşünüyordu, babası, annesi, arkadaşları, çalıştığı yerdeki iş arkadaşları, herkes onun öldüğünü kabullenmişti. Ama ben kabul etmiyordum, inkar ediyordum her seferinde bu yüzden deli damgası yemiştim.

Taehyung'un babası, oğlunun sözde ölümünden sonra peşimi bırakmamıştı. Her gün aralıksız mesajlar atıyor, beni sürekli tehdit ediyordu. Arıyor, evime geliyor hiç rahat bırakmıyordu. Bu yüzden Jimin sürekli peşimdeydi, o olmasa Namjoon geliyor, Namjoon yoksa Jin takılıyordu peşime. Namjoon'un yaraları henüz tam iyileşmediği için çok fazla gelemiyordu ama sürekli olarak irtibat halindeydik onunla, bana Taehyung'un emaneti diyordu.

Taehyung'un babası beni suçluyordu çünkü oğlu benim yüzümden ölmüştü, çünkü oğlunun ölümüne ben sebep olmuştum onun gözünde ki evet, benim yüzümden olmuştu her şey.

Bende kendimi suçluyordum ve asla babasına karşı gelmedim, asla ağzımı açıp bu şey yüzünden iki kelime laf etmedim, benim yüzümdendi ama onu ben öldürmedim. Bu yüzden babasından alacağımız bir intikam sözümüz vardı.

Bize yaşattığı, yaşamak zorunda olduğumuz bu şeylerin bir bir hesabını soracaktık ondan.

İlk zamanlar beni sürekli öldürmekle tehdit eden adam bir anda tüm iletişimini kesmişti benimle. Bir şeylerden, birilerinden korkmuştu anlaşılan ve ben neler döndüğünü çok iyi biliyordum.

Ama bu daha başlangıçtı.

MY STARLİGHT | TAEKOOK ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin