*🌙
Taehyung'dan;Babamın evinin önüne geldiğimde korumalarının sıra sıra dizili olduğu avluya baktım, geniş arazide avlunun ortasına konumlandırılmış bir heykel vardı, etrafı sularla çevriliydi. Bu eve çok fazla gelmediğim için neyin nerede olduğunu bile doğru düzgün bilmiyordum, hayatım boyunca iki kez falan gelmiş olabilirdim, Jungkook'la yaşamaya başlamadan önce annemin yanında kalıyordum, babamla görüşmüyordum bile ama ne olduysa Jungkook'la birlikte yaşamaya başladıktan sonra oldu, babam ilişkimi öğrenmiş, öğrendiği an burnumun dibinden ayrılmaz olmuştu çünkü şirketinin ve mirasının tek varisi olan ben, onun adını lekeleyip, bir erkekle birlikteyken şirketine sahip çıkamazmışım.
Yavaş adımlarla evin kapısına doğru ilerlemeye başladım, etrafımdaki gözleri benim üzerimde olan korumaları aldırmadan yürüdüm, beni tanıdıkları için herhangi bir girişimde bulunamıyorlardı.
"Kim Joon-ho!" Tüm avluda sesim yankılandı, arkamdaki tüm korumaların bakışlarının üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Baba yerine ona ismiyle hitap etmem ve sinirle bağırmam tuhaf gelmiş olmalıydı onlara.
"Efendim, babanız burada değil." Korumalardan birisi koşarak yanıma gelmiş, önümde eğilip selam verdikten sonra babamın evde olmadığını söylemişti. Benim geleceğimi biliyor olmasına rağmen nereye gitmişti şimdi bu adam?
"Nerede peki?"
"Bilmiyoruz, Namjoon'la birlikte gittiler yaklaşık bir saat önce." dedikten sonra yeniden selam vererek görev yerine döndü.
Etrafımda dönerek derin bir nefes aldım, neredeydi bu adam şimdi?
Telefonumu cebimden çıkardığım gibi babamı aramak için rehberde adını aramaya başladım, sinirliydim zaten şu an bu durumdayken de daha çok sinir kat sayım artmıştı.
"Sikik adam, neredesin sen.." Söylene söylene adını bulmuş, aramayı başlatmıştım. Telefonu kulağıma çıkardığımda sinirle ayağımla yerde ritim tutarak telefonu açmasını bekledim.
Telefon çaldı, çaldı ama açan kimse olmadı, bir kez daha aradım birkaç kez telefondan ses gelse de devamında telefonun kendi zil sesi doldu kulağıma.
"Buradayım oğlum, neden arıyorsun?" Kulağımdaki telefonu çekmeden, arkamdan duyduğum sese döndüm.
"Geleceğimi biliyordun, neden gittin?" Telefonu kulağımdan çekip cebime geri sıkıştırdım.
"Ufak bir işim vardı Taehyung, sana hesap mı vereceğim ben?" dedi yalandan kızgın bir sesle. Arkasında ellerini önünde birleştirmiş bekleyen Namjoon'a kaydı gözüm, mülayim bir şekilde dikiliyordu arkasında.
"Hayır, hesap ver demiyorum sadece geleceğimi biliyordun neden gittin diye soruyorum." Bu adam benim bünyeme iyi gelmiyordu, tüm vücudumun sinirden titrediğini hissedebiliyordum onunla konuşurken. Sadece istediğini yaptığımı, güzel bebeğimden ayrıldığımı söylemek için gelmiştim buraya, aslında niyetim ona hesap sormaktı ama iğrenç suratını gördüğümde bunu daha fazla görmek istemediğime karar vermiştim. Sadece ona zarar vermesin diye istediği haberi verip, buradan gidecektim. Burada bir dakika bile beklemek istemiyordum.
"Bende işim vardı diyorum.." dedi bu defa yalandan olmayan bir kızgınlıkla.
"Her neyse beni ilgilendirmiyor ne bok yediğin.." dedim uzatmak istemiyordum. Hemen ne söyleyeceksem söyleyip buradan defolup gitmek istiyordum.
"İstediğini yaptım," dedim derin bir nefes alarak, "İstediğini yaptım ve ondan ayrıldım.."
Derin kahkahası avluda yankılandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MY STARLİGHT | TAEKOOK ✓
Fanfiction"Beni hiç bir zaman bırakmayacağını söylemiştin?" "Ne güzel kandırmışım değil mi seni? Sen de ne güzel inanmışsın bana?" * * #taekook #vkook #jungkook #taehyung #düzyazı #semetae #ukekook