⚡Bölüm 1⚡

236 10 0
                                    


3 Nisan 2016
İstanbul/Çiftlik evi
09.30

Gri eşofmanımı giyip saçlarımı dağınık topuz yaptım. Beyaz bandanamı da takıp üstüme mevsimlik montumu aldığım gibi Duman’ın tasmasını tutup odamdan dışarıya çıktım. Nihal abla kahvaltımı çoktan hazırlamıştı. Sandalyeme oturup hızla bir şeyler yedikten sonra evden dışarıya çıktım. Yeni arabamın yolcu kapısını açıp Duman’ın geçmesini bekledim. Onu oturttuktan sonra babamın mezarı için yola çıktım.

Onsuz geçen her günüm boştu. Amerika’dan döndüğümden beri kendimi hiç olmadığım kadar batmış hissediyordum. Toparlamam tam iki ayımı aldı. Polisler babamın katilini yakalamıştı ve eniştem babamın iş yerine geçmem için ve şirkete tek başıma sahip olmam için uğraşmıştı. Okulumu bırakmıştım. İş kadını olmuştum. Hayalimde hiç olmayan bir konumdaydım. Artık müzik dinlemiyor, dans etmiyor ve kesinlikle piyona görmeye tahammül bile edemiyordum.

Yeni hayatımda rutin olarak yaptığım iki şey vardı. Biri her sabah saat altıda uyanıp kusmak ve diğeri ise uyuyamamaktı. Çünkü kâbuslarımda yaşadığım her an karabasan gibi çöküyordu üstüme. Her gece çığlık çığlığa uyanıyordum. Etrafa bakınıyordum. Ama beni sakinleştirebilecek kimsem yoktu. Yeni satın aldığım dairemde bir ben bir de Duman vardı. O da havlamaktan başka bir şey yapmıyordu.

Acı hafifler diye düşündüğüm her an fazlasıyla büyüyordu ve asla hafifleyecekmiş gibi de görünmüyordu. Birde şu lanet bileklik! Onu çıkarmak için her şeyi yapmış, yanlışlıkla bileğimi kesmiştim ve şuanda bilekliğin yanında üç dikişim vardı. Her saniye bana Seth’i hatırlatıp duruyordu. Sanki unutabilirmişim gibi!

Anlayacağınız üzere dört ay bana yıllar gibi gelmişti. Özellikle yılbaşı gecem gözlerim şişene kadar, kan çanağına dönene kadar ve gözyaşlarım kuruyana kadar ağlamakla geçmişti. İnanın bu her gün döktüğüm gözyaşı hiç eksilmiyordu. Her gün daha da fazla akıyordu. Yalnızlık beni gittikçe öldürüyordu.

Mezarlığa geldiğimde derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Ama sakinleşemedim. Daha arabadan inmeden yaşlara boğulmuştum. Duman, her acımı hissettiğinde acı çekiyormuş gibi ses çıkarıyordu. Ama onun için elimden bir şey gelmiyordu.

Uzanıp başını okşadım. “Sorun yok, bebeğim! Ben iyiyim.”

İki kez havlaması her zaman olumsuzdu. Bu sefer burnundan öptüm ve kapıyı açtığımda benim tarafımdan arabadan indi. Birlikte kabristana gittik. Annemle babamın mezarı yan yanaydı. Şimdi onların ikisiydi. Tek olan bendim. Mermere oturup ağlamaya başladım. “Beni öylece bırakıp gittiğinize inanamıyorum.” Dedim. “Biriniz tamam. Ama ikiniz çok ağır geliyor. Bu acıya katlanamıyor ve her günüm çile gibi geçiyor. Her gün bunun bir kâbus olduğunu düşünerek uyanıyorum. Ama olmadığını fark etmek beni daha da boşluğa atıyor.” Telefonum çalınca gözlerimi silip burnumu çektim ve iş kadını ses tonumla açtım. “Evet, Burak?”

“Derin Hanım, şirkete gelmeniz gerekiyor. Reklam ajansıyla yaptığımız bir işte küçük pürüz çıkmış.”

“Tamam. Giyinmem için vaktim var mı?”

“Elbette, Derin Hanım. Siz geldiğinizde her şey hazır olmuş olacak.”

“Tamam. Teşekkürler.” Dedim ve dumanın tasmasını sıkıca kavrayıp onu çekmeye başladığımda anında hızıma ayak uydurup koşmaya başladı. “

Hayatımı Geri Verebilir Misin? (Komando Serisi-ll-)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin